
Bazı yolculuklar vardır… Kadıköy rıhtımında başlar, martıların kanadına değip Eminönü vapurunun köpüklü sularında sürer. İstanbul’un telaşlı adımlarına karışırken, sen aslında bir şehri değil, kendini ararsın. Galata Köprüsü’nde oltaların gölgesi, balık ekmek kokusu, ezanla karışan sokak sesleri eşlik eder sana.
Ve sonra, Beyazıt’ta rüzgârın çevirdiği sayfalar arasında bulursun kendini. Sahaflar Çarşısı’nda, tozlu raflarda bekleyen sararmış bir kitap ya da defter çıkar karşına. Belki yıllar önce unutulmuş, belki de tam o an seni bulmak için saklanmış. İşte İstanbul, en çok da böyle anlarda büyüsünü fısıldar: Eski kitap kokusunda, sahafların sessizliğinde, geçmişin gölgesinde.
Bu anlatı, bir yolculuktan fazlası… Bir İstanbul sabahı, Kadıköy’den Eminönü’ne, oradan Beyazıt Sahaflar’a uzanan bir arayış. Belki bir defterin sayfasında, belki bir martının kanadında, belki de kendi içinde bulacaksın aradığını.