
Merhaba, bugün sizlerle Apple TV+’ın yeni bilim-kurgu dizisi Pluribus’un ilk iki bölümüne yakından bakıyoruz. Dizi, daha ilk dakikadan itibaren hem yüksek prodüksiyon değerleriyle hem de “topluluk”, “birey”, “özgür irade” gibi büyük kavramları masaya yatırmasıyla dikkat çekiyor.
🟦 Bölüm 1: “We Is Us” — Kıyamet mi, Başlangıç mı?
Dizi, alıştığımız yavaş girişlerden çok uzak: Dünyada ani, açıklanamayan bir dönüşüm yaşanıyor. İnsanlar — milyonlarcası — aynı anda ortak bir bilince, bir tür “kolektif zihin” durumuna geçiyor. Yani artık “ben” yok; “biz” var.
Ana karakterimiz Carol, bu dalganın dışında kalan ender insanlardan biri. Bu durum iki şeyi beraber getiriyor: Hem korku hem de derin bir yalnızlık. Çünkü Carol’ın etrafındaki herkes — komşular, yabancılar ve hatta yakınları — artık tek bir zihnin farklı parçaları gibi davranıyor.
Dizi bu bölümde, olayları büyük bir gizem gibi saklamak yerine, hemen ortaya karışık ama ilgi çekici bir tablo koyuyor: Bu kolektif bilinç, şiddet yanlısı değil; hatta oldukça sakin ve huzurlu. Ama bu “iyilik”, Carol gibi bireysel düşünmeye devam edenler için ürkütücü olabiliyor.
Bölüm, yüksek gerilimli sahnelerle karakter odaklı anları güzel dengeliyor ve izleyicinin aklında tek bir büyük soru bırakıyor:
“Bu birleşme bir tehdit mi, yoksa insanlığın evrimindeki bir sonraki aşama mı?”
🟦 Bölüm 2: “Pirate Lady” — Gerçeklik Kontrolü
İkinci bölüm, ton olarak belirgin biçimde değişiyor. İlk bölümün kaotik, kıyametvari atmosferinin ardından, burada daha karakter merkezli, yer yer daha komik ve daha gündelik bir hava görüyoruz.
Carol, kendisi gibi hâlâ bireysel bilinci olan birkaç kişiyle birlikte bir eve sıkışmış hâlde. Fakat bu grup, içinde bulundukları durumun ciddiyeti konusunda hiç de hemfikir değil. Bazıları durumu kabullenmiş gibi, bazıları ise olup biteni anlamlandıramıyor.
Carol, bu evdeki tek gerçek alarm zili gibi. “Dışarıda dünya değişiyor, siz nasıl bu kadar sakinsiniz?” türündeki isyanları bölümün duygusal eksenini oluşturuyor.
Bu bölümün en ilginç tarafı, dizinin izleyiciyi bir kez daha ters köşeye yatırması: Kolektif bilinç, hâlâ tehditkâr görünmüyor. Ama bu sakinlik, daha da ürkütücü hâle geliyor. Çünkü bilinç birleşmesi genişledikçe, “birey olmanın” değeri ve tehlikesi daha net görünmeye başlıyor.
Bölüm 2, aksiyon açısından hafif olsa da dünyayı anlamamız için kritik bir görev görüyor:
Bireysellik ne kadar değerli? Kolektif huzur mu yoksa kişisel özgürlük mü?
Dizi bu soruyu izleyicinin zihnine tohum gibi ekiyor.
Pluribus, konu anlatımında alıştığımız gizemi parça parça açma yaklaşımından ziyade, “ne olduğunu” hızlıca söyleyip, “neden önemli olduğunu” karakterler üzerinden işleyen bir yapım.
🎙️ Genel İzlenim — İlk İki Bölüm Bize Ne Söylüyor?
Görsellik ve teknik kalite çok yüksek.
Ton değişimleri cesurca yapılmış; kimine göre riskli, kimine göre yaratıcı.
Carol’ın hikâyesi dizinin merkezinde güçlü bir duygu taşıyor.
Kolektif zihin fikri yepyeni değil, ama dizi bunu dramatik ve felsefi açıdan ilginç yerlere götürecek gibi duruyor.