
Bu bölümde para harcama alışkanlıklarımızın biraz derinine inelim dedik ama baştan söyleyeyim bu öyle bütçe tabloları, Excel formülleri ya da ne bileyim tasarruf tiyoları... o tarz bir sohbet olmayacak. Çünkü asıl mesele yani bizim de bu konuyu incelerken fark ettiğimiz şey sayılar değil. Asıl mesele psikoloji. Para harcamak kendimize anlattığımız hikayelerle, beklentilerimizle hatta çoğu zaman farkında bile olmadığımız içsel ihtiyaçlarımızla ilgili bir konu. Yani paranın arkasındaki bu görünmez güçleri anlamak ve onu hayatını daha anlamlı kılacak bir araca dönüştürmene yardımcı olmak. Parayı sen mi yönetiyorsun yoksa para mı seni yönetiyor? Bak mutluluk bir anlıktır, bir duygudur. Gelir ve gid Tatmin ise bir haldir, bir varış noktasıdır. Tatmin olduğunda artık bir sonraki adımı düşünmezsin.Koşu bandından inersin.Aynen. Koşu bandından inersin. O anın içinde yaşamaya başlarsın. Sahip olduklarının keyfini çıkarırsın. Çünkü artık bir şeylerin eksik olduğu hissinden kurtulmuşsundur.Bu servet kavramına bakışımızı da tamamen değiştiriyor. Genellikle serveti banka hesabımızdaki para miktarı olarak düşünürüz ama kaynaklarda çok daha güçlü, çok daha anlamlı bir tanım vardı.Evet. O tanım şu: Servet, sahip olduklarınız, istedikleriniz.Çok basit ama çok derin.Bu denklemi anladığın an bütün oyun değişir. Çünkü bu denkleme göre servetini artırmanın iki yolu olduğunu fark edersin. Birincisi sahip olduklarını arttırmak. Yani daha çok para kazanmak. Bu zorlu, rekabetçi ve kontrolünün büyük ölçüde dışında olan bir yol.Doğru.İkincisi ise istediklerini yani arzularını azaltmak. İşte bu tamamen senin kontrol olan bir yol bu. Kazanabileceğin bir oyun.Evet.Daha az istemeyi öğrendiğinde daha fazla kazanmakla aynı psikolojik etkiyi yaratabilirsin. Hem de o koşuşturmanın ve stresin içine girmeden beklentilerini yönetebildiğin an servetini de yönetmeye başlarsın.Harika bir özet oldu. Bu bölümde anlatılanları şöyle bir kısaca anlatacak olursak bu bölümde; paranın bir karne değil bir araç olduğunu gördük. Harcamalarımızın arkasındaki kişisel psikolojiyi anlamanın toplumsal baskıların rüzgarına kapı yerine kendi değerlerimize göre yaşamamıza nasıl yardımcı olabileceğini konuştuk. Saygıyı ve takdiri sahip olduklarımızla değil kim olduğumuzla aramanın önemini ve bunun bizi saygının abur cuburundan nasıl koracağını anladık. Ve son olarak geçici mutluluk anlarını kovalamak yerine kalıcı olan tatmin duygusunu hedeflemenin o dopamin koşu bandından inmenin tek yolu olduğunu fark ettik.