All content for Yolumuzu Aydınlatanlar is the property of ehlisunnet and is served directly from their servers
with no modification, redirects, or rehosting. The podcast is not affiliated with or endorsed by Podjoint in any way.
İstanbul’u, Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın fethedeceğini müjdeleyen büyük velî. İsmi. Nu’mân bin Ahmed bin Mahmûd olup, lakabı Hacı Bayram’dır. 753 (m. 1352)’de, Ankara ilinin Çubuk çayı üzerindeki Zülfadl (Sol-Fasol) köyünde doğdu. Hâmid-i Aksarâyî’den (Somuncu Baba) feyz alarak, zâhirî ve bâtınî ilimlerde üstün derecelere yükseldi. Tasavvufta Bayramî tarikatını (yolunu) kurdu. Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın hocası Akşemseddîn hazretlerini yetiştirip, kemâle getirdi. 833 (m. 1449) senesinde Ankara’da vefât etti. Türbesi, Hâcı Bayram Câmii’nin kenarında ziyârete açıktır.
Nu’mân, küçük yaşından i’tibâren ilim tahsiline başladı. Ankara’da ve Bursa’da bulunan âlimlerin derslerine katılarak; tefsîr, hadîs, fıkıh gibi din ilimlerinde ve o zamanın fen ilimlerinde yetişti. Ankara’da Melike Hâtun’un yaptırdığı Kara Medrese’de müderrislik yaparak, talebe yetiştirmeğe başladı. Kısa zamanda, halk arasında sevilip sayılan bir kimse hâline geldi.
Birgün müderris Nu’mân’a, bir kimse gelerek; “İsmim Şücâ-i Karamânî’dir. Hocam Hamîdeddîn-i Velî hazretlerinin size selâmı var. Kayseriye da’vet ediyor. Bu vazîfe ile huzûrunuza gelmiş bulunuyorum” dedi. O da, Hamîdeddîn ismini duyunca; “Baş üstüne, bu da’vete icabet lâzımdır. Hemen gidelim” diyerek müderrisliği bıraktı. Şücâ-i Karamânî ile Kayseri’ye gittiler. Kayseri’de Hamîdeddîn-i Velî ile bir kurban bayramında buluştular. O zaman Hamîd-i Velî; “İki bayramı birden kutluyoruz” buyurarak, Nu’mân’a Bayram lakabını verdi. Hamîd-i Velî, Nu’mân ile başbaşa sohbetlere başlıyarak, onu kısa zamanda olgunlaştırdı. Zâhirî ve bâtınî ilimlerde yüksek derecelere kavuşturduktan sonra ona; “Hâcı Bayram! Zâhirî ilimleri ve bu ilimlerde yetişmiş âlimleri ve derecelerini gördün. Bâtınî ilimleri ve bu ilimlerde yükselmiş evliyâyı ve derecelerini de gördün. Hangisini murâd edersen onu seç!” buyurdu. Hacı Bayram da, velîlerin yüksek hâllerini görerek, kendisini tasavvufa verdi ve bu yolda daha yüksek derecelere kavuşmak için çalıştı. Hocasının teveccühleri ile zamanının en büyük velîlerinden oldu.
Hacı Bayram-ı Velî, hocası ile hacca gitti. Hac vazîfelerini yaptıktan sonra Aksaray’a geldiler. Orada hocasının 815 (m. 1412) senesinde “Halîfem, vekîlim sensin” emri üzerine, bu ağır vazîfeyi üzerine yüklendi. Aynı sene hocası vefât edince, cenâze işleriyle meşgûl olup, cenâze namazını kıldırdı. Aksaray’da vazîfesini bitirdikten sonra Ankara’ya döndü.
Ankara’da dînin emir ve yasaklarını insanlara anlatmaya, onlara doğru yolu göstermeye, yetiştirmeye başladı. Hergün pekçok kimse huzûruna gelir, hasta kalblerine şifâ bularak giderlerdi. Talebeleri gün geçtikçe çoğalmaya, akın akın gelmeye başladılar. Kısa zamanda ismi her tarafta duyuldu.
İsmi Muhammed, lakabı Akşemseddîn olan bir genç, aklî ve naklî ilimlerde yetişip, Osmancık’da müderris olmuştu. Tıb ilmi üzerinde oldukça bilgisi vardı. Talebelerin dersini verdikten sonra, diğer vakitlerinde nefsini terbiye etmek için uğraşırdı. Ayrıca bu konuda kendisini yetiştirecek bir büyük velîyi de araştırıyordu. Ankara’dan gelen ba’zı kimselerden, Hâcı Bayram-ı Velî’nin medhini duyarak medreseyi bıraktı ve Ankara’ya geldi. Hâcı Bayram-ı Velî’yi kendi ölçülerine göre yaptığı incelemelerde yeterli bulmadı. Haleb’de, ismi Zeynüddîn olan bir kimsenin evliyâlıkta yüksek dereceler sahibi olduğunu işitti. Kararını vererek Haleb’e gitti. Zeynüddîn hazretleri ile görüşmeden önce bir gece rü’yâ gördü. Rü’yâsında, boynuna bir zincir takılmış ve zorla Ankara’da Hacı Bayram-ı Velî’nin eşiğine bırakılmıştı. Zincirin ucu ise Hacı Bayram’ın elinde idi. Bu rü’yâ üzerine, Akşemseddîn yaptığı hatâyı anladı ve hemen Ankara’ya geri dönmek için yola çıktı. Ankara’ya geldiğinde Hacı Bayram-ı Velî’nin talebeleriyle tarlada ekin biçmeye gittiğini öğrendi. Tarlaya gitti. Talebeler, aralarına yeni bir kimsenin geldiğini görünce, hocalarının mübârek yüzüne baktılar. Onun, o gence hiç iltifât etmediğini, dönüp bakmadığını görünce, onlar da iltifât etmediler. Akşemseddîn, onlarla birlikte ekin biçmeye baş