
Müzik :Francis Lai - La Course Du Lievre A Travers Les Champs (1972)
Cüneyt Arkın’ın felsefesi önce bedende başlar.
Onun sineması konuşmaz, çarpar.
Cümle kurmaz, yumruk atar.
Teori üretmez, yaralanır.
Onun bedeninde felsefe şuradan geçer:
“Hak, ancak acıya katlanabilenlerin omzunda yükselir.”
Her düştüğünde yeniden kalktı.
Bu yalnızca bir dublörsüz cesaret değildi.
Bu, halkın kaderini simgeleyen bir metafordu.
Çünkü halk da böyleydi:
Düşer.
Kalkar.
Dövülür.
Ama teslim olmaz.
Cüneyt Arkın’ın filmlerinde devlet çoğu zaman uzaktadır.
Hakim gelmez.
Kanun işlemez.
İşte o boşlukta vicdan yürür sahneye.
Mesela Malkoçoğlu…
Burada Arkın’ın kılıcı yalnız düşmana değil, zulmün kendisine sallanır.
Mesela Battal Gazi…
Burada savaş sadece Bizans’a karşı değil, korkuya karşıdır.
Onun felsefesi şunu söyler:
“Adalet bazen bir mahkeme kararından değil, bir insanın yüreğinden doğar.”
Batı’nın kahramanı seçkindir.
Soyludur.
Cüneyt Arkın’ın kahramanı ise:
– Yoksuldur
– Köylüdür
– Yarası vardır
– Açtır
– Ama onurludur
Onun felsefesi burada Nietzsche’ye değil, Anadolu’ya yakın durur.
Üstinsanı değil, direnen insanı anlatır.
Kahramanlık bir doğuştan hak değil,
Bir ahlaki yükümlülüktür.
Bu çok önemli:
Cüneyt Arkın sinemasında şiddet bir zevk değil,
Bir zorunluluktur.
Modern filmlerde şiddet estetiktir.
Onda ise acı doludur.
Çünkü onun dünyasında kötülükle müzakere edilmez.
Kötülükle hesaplaşılır.
“Zulüm merhametle durdurulmaz, cesaretle durdurulur.”
Bu serttir.
Ama bu, bir yanda da Anadolu’nun bin yıllık adalet algısıdır. Öyle değil mi?
Cüneyt Arkın tarihi bir dekor olarak kullanmadı.
Tarihi bir ahlaki hafıza olarak kullandı.
Onun tarih anlayışı nostaljik değil, hesap sorucudur.
Cüneyt Arkın filmlerinde ölüm:
– Trajik değildir
– Korkutucu değildir
– Sessiz de değildir
Ölüm, bir bedeldir.
Ve bedel, anlam üretir.
Onun dünyasında bir insan:
Ya yaşar.
Ya direnir.
Ya da şerefiyle tamamlanır.
Cüneyt Arkın yalnız bir aktör değil, gerçek hayatta bir doktordu.
Yani o:
İnsanı hem ameliyat masasında gördü,
Hem savaş meydanında.
Bu yüzden onun gözünde insan:
Ne yalnızca bir beden,
Ne de yalnızca bir ruhtu.
İnsan, yaralanabilir bir emanetti.
Cüneyt Arkının Maden filminde bir bölüm akıllara kazınmıştır maden işçilerinin sendikasının üst yönetimi patron yalakasıdır ve birlikte hareket ederler işçilerin değil patronun menfaatini önde tutar. Ve akıllara kazınan sahne şöyledir.
Akrep Yuvası filmde ise sigara satan çocukları polis tutuklar ve bunu öğrenen komiser Kemal çocuklarla ilgili komiserine böyle serzenişte bulunur.
Cüneyt Arkın hınç filminde bir sahnede kız kardeşiyle konuşurken adeta gençlerin özgürlük manifestosunu yazar.
Cüneyt arkının Robin hood’un Türkiye şubesi olduğunu gösteren bolca sahneler vardır
Bu sahnede Fatoşla bir kafe pub tarzı bir mekanda otururlarken genç grup yaşlı bir gaziyle dalga geçer ve ortaya böyle bir diyalog çıkar
Yıkılmayan adam filminde dönemin siyasi gerilimlerine dem vurur ve deniz gezmiş,Yılmaz güney göndermeleri bulunur.
Yıkılmayan adam filminde yine bi sahne vardır ki Cüneyt Arkının yani Çakırın sevdiği kızın yani Fatoş’un babası memduh bey ile bir diyalog geçer. Önce baş rollerimizin nasıl tanıştığına bakalım. Çakırla Fatoş bir Darülacezede Kütüphane benzeri bir yerde tanışır bu sahnede Maksim Gorkinin bir kitabını seçer Fatoş ama kitap ismi telif hakkından dolayı mıdır bilinmez ismi buğuludur.
Kızın babası genç Çakırı’ın parasının olmadığını ve onu sevmediğini açıkça söyler Çakır’ın ise kızın babasıyla eskiye dair hesaplaşması vardır ve Kızın Fatoş’un babası Memduh bey Çakırın babasını zamanında dolandırıp ve zorla yıktırıp evini alıp tam oraya ünlü blok apartmanlarını yaptırmıştır. Çakırın sözleri kurşun gibidir.
Bir sahnede dünyada bu yaşananların tüm suçlusu Fatoşmuş gibi Fatoşa yüklenir. Abi tamam sakin otur bi papatya çayı iç diyesi geliyor insanın.
Kemal Sunal gülerdi.
Cüneyt Arkın vururdu kırardı maskülendi.
Ama ikisi de şunu diyordu:
“Bu düzen adil değil.”