
Torino’nun Piazza Carlo Alberto meydanında Nietzsche o gün, her zamanki gibi şehirde dolaşır. İtalya’nın o dingin kış günlerinden biri… Ama birden meydandaki sessizlik bozuluyor. Bir at arabacısı, arabasını çekmekte zorlanan zavallı bir atı acımasızca kırbaçlamaya başlıyor. Kalabalık, bunu sıradan bir olay gibi izlerken, Nietzsche bir anda duruyor. Bir şeyler onu bu sahneye doğru çekiyor.
Bu sahne onun için dayanılmaz bir hâl alıyor. Ve sonra… Nietzsche, o filozof duruşunu geride bırakarak kalabalığı yarıyor ve doğrudan atın yanına koşuyor. Atın boynuna sarılıyor. Evet…… bir filozof, dünyanın en acımasız gerçeği karşısında sadece ağlıyor. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor.
Bu olay, Nietzsche’nin çöküşünün başlangıcı olarak kabul edilir. Atın boynuna sarıldığı o an, Nietzsche’nin yalnızca hayvanlara değil, insanlığın çektiği acıya da duyduğu hassasiyetin dışa vurumuydu. Ama aynı zamanda, onun zihnindeki çatlakların artık tamir edilemeyeceğinin bir işaretiydi. Nietzsche, o olaydan sonra zihinsel bir karanlığa sürüklendi. Kendini artık ‘Çarmıha Gerilmiş İsa’ olarak tanımlamaya başladı.”
Nietzsche, o atın kırbaçlanışında insanlığın acısını gördü. Belki de o an, insanın doğaya, hayvanlara ve hatta birbirine karşı ne kadar acımasız olabileceğini hissetti.
“Nietzsche’nin bu tepkisini anlamak için onun felsefesine yakından bakmamız gerekiyor. Bilindiği gibi , Nietzsche ‘güç istenci’ kavramıyla tanınır. Ona göre hayat, güç elde etme mücadelesiydi. Ama Torino’daki bu olayda, Nietzsche’nin felsefesindeki bir paradoksu görürüz: Güç, aynı zamanda şefkati gerektirir mi?
Bu olay, onun felsefesinin insani yönünü gözler önüne seriyor. Çünkü burada Nietzsche, derin bir empati ve hassasiyetle dolu bir insan olarak karşımıza çıkıyor. Bir filozofun, tüm entelektüel zırhını çıkarıp acı çeken bir hayvana sarılması, aslında felsefenin özüne dair çok şey söyler ; İnsanlık, şefkat ve acıyı anlamak.”
Bu olay sadece Nietzsche’nin hayatında değil, sanat ve edebiyat tarihinde de derin izler bıraktı. Mesela Béla Tarr’ın ‘Torino Atı’ adlı filmi, tam da bu olaya odaklanır. Filmde, bir atın hikayesi üzerinden insanın varoluşsal yalnızlığı ve acısı işlenir. Nietzsche’nin hayatındaki bu an, hepimize bir soruyu hatırlatır: Acının tam ortasında nasıl insan kalabiliriz?
Evet arkadaşlar, Nietzsche’nin Torino’daki o anı, bize insanın hem güçlü hem de kırılgan yanını hatırlatıyor. Bir filozofun sessiz bir meydanda bir hayvanın boynuna sarılıp ağlaması, aslında hepimizin içinde taşıdığı acı ve şefkatin sembolü. Belki de Nietzsche bize şunu söylemek istiyor: Hayatta en büyük cesaret, acıyı görmek ve buna duyarsız kalmamaktır.” Akışta ve hoşça kalın