Bu bölümde Jack London’ın iki sarsıcı öyküsüne birlikte bakıyoruz: “Ateş Yakmak” ve “Yaşama Hırsı.”
İlk hikâyede insanın doğaya meydan okurken nasıl kendi kibriyle yüzleştiğini, ikinci hikâyede ise ölümle burun buruna gelindiğinde medeniyetin nasıl hızla çözüldüğünü keşfediyoruz.
İsimleri bile olmayan kahramanların soğuk, açlık ve yalnızlıkla sınandığı bu iki anlatı; hem insan doğasının en kırılgan yanlarını hem de hayatta kalma içgüdüsünün karanlık gücünü gözler önüne seriyor.
Doğanın sessiz yasaları, insanın yanılgıları ve yaşamın kör ama inatçı itkisi…
Hepsi bu bölümde, aynı Jack London’ın satırlarında olduğu gibi yalın, sert ve unutulmaz.
Yaşar Kemal’in Ağrı Dağı Efsanesi, yalnızca bir aşk hikâyesi değil; korkunun, zorbalığın ve insanca direnişin destanıdır. Romandaki her karakter kendi korkusuyla sınanır: kimisi kaybetmekten, kimisi cezalandırılmaktan, kimisi de halkın uyanışından korkar. Fakat Yaşar Kemal’in diliyle, korkunun karşısında hep aynı dağ durur: Ağrı Dağı. İnsan korkar, ama doğa susmaz; aşk ölse bile efsaneleri hep anlatılmak üzere geride kalır...
İkizlerin birbirine tutunarak hayatta kalmaya çalıştığı karanlık bir dünya…
Agota Kristof’un üçlemesi, savaşın ortasında insan ruhunun nasıl parçalandığını, gerçeğin ve yalanın birbirine nasıl karıştığını sarsıcı bir dille anlatıyor.
“Claus ve Lucas” yalnızca iki kardeşin hikayesi değil; masumiyetin yitirilişinin, belleğin kırılışının ve insanın kendinden kopuşunun öyküsü.
Bu bölüm, Romain Gary’nin “Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı” romanındaki anne-oğul bağının ardındaki gücü ve bu gücün bir yazarı nasıl şekillendirdiğini anlatıyor. Annesine verdiği sözü tutan Gary, sonunda hem Romain Gary hem de takma adı Émile Ajar olarak iki kez Goncourt Ödülü kazanarak edebiyat tarihine geçiyor.
Bu bölümde, Kral Midas’ın efsanesine yalnızca bir mit olarak değil, insanın değişim karşısındaki direncinin ve kabullenişin simgesi olarak bakmaya çalıştım. Keyifli Dinlemeler 🤗
Bu bölümde, Türk tiyatrosunun usta kalemi Haldun Taner’in büyüleyici sahne dünyasına kısa bir yolculuk yapıyoruz.
Başta Keşanlı Ali Destanı olmak üzere, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Vatan Kurtaran Şaban ve Sersem Kocanın Kurnaz Karısı ve Ay Işığında Şamata gibi unutulmaz oyunlarından kısaca bahsetmeye çalıştım. Taner’in mizahı, toplumsal eleştiriyi ve insan ruhunu nasıl ustalıkla harmanladığını bir kez daha naçizane hatırlatmaktan dolayı onur duyarım. 🤗
Bu bölüm, id, ego ve süperego arasındaki dengeyi ve bu dengenin bozulduğunda ruhsal dünyamızda neler yaşayabileceğimizi inceliyorum. Gerçek olgunluğun, Yetişkin Ego’nun farkındalığında saklı olduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum. 🤗
Dışarıya kapalı bir toplum kurmak istiyorsanız, kitlenin erişebileceği küresel bilgiyi kesmeniz gerekir.
Zamanla ilgili 100 kişiye sordum ve en popi cevapları sizin için listeledim. 😉
Desemde maalesef öyle bir şey yapmadım. Onun yerine bu bölüm zaman kavramına doğrusal mı yoksa döngüsel mi bakmamız gerektiğinin cevabını aradım. Keyifli dinlemeler 🤗
Bir davranışın ahlaki olup olmadığına nasıl karar veririz?
Peki, etik bir değeri olmayan bir eylemi, sanki ahlakiymiş gibi göstermek için hangi zihinsel oyunlara başvururuz?
"Ne var bunda? Bunu bende yaparım" diyenler için küçük bir mesel😉
Bu bölümde sizlere hem Jack London’un 1904 yılında kaleme aldığı, kendi hayatından izler taşıyan Deniz Kurdu romanını özetlemeye çalışacağım; hem de Sigmund Freud’un 1920’de geliştirdiği ve ‘yapısal kişilik kuramı’ olarak bilinen id–ego–süperego kavramlarının, bu romanda hangi karakterler üzerinden somutlaştığını birlikte incelemeye çalışacağım.
Sophokles'in Odipus üçlemesinin ikinci bölümü olan Odipus Kolonos’ta dinlemeniz için hazır 🤗
Truva Savaşı 10. Bölüm
Truva Savaşı 9. Bölüm
Truva Savaşı 8. Bölüm
Truva Savaşı 7. Bölüm
Truva Savaşı 6. Bölüm
Truva Savaşı 5. Bölüm
Truva Savaşı 4. Bölüm