
Cenab-ı Allah celle celâlühû’nün tarih boyunca bütün rasûllerle gönderdiği Din’in adı sadece İslâm’dır. Nasıl kâinatın düzeni, onun işleyişinde geçerli olan kanunlar hiç değişmeden devam ediyorsa, aynı şekilde, ilk insanla bugünkü insanlar arasında temel hususiyetler, temel ihtiyaçlar ve insanı bekleyen nihaî gelecek açısından hiçbir farklılık yoksa, o halde, tarih boyunca aynı temel iman, ibadet, helâl-haram hükümleri ve ahlâk kaidelerine dayanan İlâhî Din’in de tek bir din olması tabiîdir. İşte bu Din, kendisini tebliğ eden rasûllerden sonra tanınmaz hale getirilmiş, tahrif edilmiş, zaman zaman bir ırk ideolojisine dönüştürülürken, çok zaman putperestlikle bulandırılmıştır. Dolayısıyla Allah celle celâlühû, son olarak bu Din’i, Kıyamet’e kadar gelecek bütün insanların problemlerine çözüm olacak ve hayatlarını tanzim edecek kaidelerle mükemmelleştirmiş ve bir daha tahrife uğramaması için ana kitabı Kur’ân’la birlikte, diğer aslî temeli Sünnet’i, yani Hz. Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ın onu uygulama usûlleriyle, yine Vahy’e dayalı olarak koyduğu prensipleri bizzat koruma altına almıştır. O Zikr’i indiren elbette Biziz ve Biziz onun koruyucuları. (Hicr Sûresi/15: 9)