Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bir kimse geceyi, yarın yapacağı işleri düşünmekle geçirir. Hâlbuki o iş, bu kimsenin felâketine sebeb olacakdır. Allahü teâlâ, bu kuluna acıyıp, o işi yapdırmaz. O ise, iş olmadığı için, üzülür. Bu işim neden olmıyor. Kim yapdırmıyor. Bana kim düşmanlık ediyor diye arkadaşlarına kötü gözle bakmağa başlar. Hâlbuki, Allahü teâlâ, ona merhamet ederek felâketden korumuşdur). Bunun için, Ömer “radıyallahü anh”, (Yarın fakîr, muhtâc kalırsam hiç üzülmem. Zengin olmağı da, hiç düşünmem. Çünki, hangisinin benim için hayrlı olacağını bilmem) buyurdu.
Tam İlmihal Se`âdet-i Ebediyye / 687
Tefsîr-i Mazherî) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Talâk) sûresinin üçüncü âyetinin tefsîrinde buyuruyor ki, (İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, din ve dünyâ zararlarından kurtulmak için, hergün beşyüz kerre (Lâ havle velâ kuvvete illâ billah) okurdu. Buna (Kelime-i temcîd) denir. Okumağa başlarken ve okudukdan sonra da yüzer kerre (Salevât) okurdu. Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlânın bir ni’met vermesini ve bunun devâmlı olmasını isteyen, Lâ havle velâ kuvvete illâ billah çok okusun!) buyuruldu. (Sahîhayn)daki hadîs-i şerîfde, (Bu, Cennet hazînelerinden bir hazînedir!) buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfde de, (Lâ havle velâ kuvvete okumak, doksandokuz derde devâdır. Bunların en hafîfi, hemmdir) buyuruldu. Hemm, gam, hüzn, sıkıntı demekdir.)
Tam İlmihal Se`âdet-i Ebediyye 993
Müslimân, müslimânın kardeşidir. Birbirlerini incitmezler, üzmezler. Bir kimse, din kardeşinin bir işine yardım etse, Allahü teâlâ da onun işini kolaylaşdırır. Bir kimse, bir müslimânın sıkıntısını giderir, onu sevindirirse, kıyâmet gününün en sıkıntılı zemânlarında, Allahü teâlâ onu sıkıntıdan kurtarır. Bir kimse bir müslimânın aybını, kusûrunu örterse, Allahü teâlâ, kıyâmet günü onun ayblarını, kabâhatlerini örter.)
Herkese Lâzım Olan Îmân | Sayfa : 180
Hazret-i Ebû Hüreyrenin “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet etdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular: (Bize her ni’meti veren ve iyilik eden kimseye karşılığını verdik. Ebû Bekrin iyilik ve ikrâmının karşılığını veremedik. Hak Sübhânehü ve teâlâ hazretleri kıyâmetde ona karşılığını verir. Ebû Bekrin malının fâide verdiği gibi, bir kimsenin malı bana fâide vermedi. Eğer ben halîl [dost] ittihâz edici olsa idim [edinse idim], Ebû Bekri dost edinirdim. Lâkin bilmiş olun, sizin sâhibiniz, Allahü teâlâ hazretlerinin dostudur.) Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” buyurdular ki, Ebû Bekr bizim seyyidimiz, hayrlımızdır ki, Habîb-i Ekrem hazretlerine cümlemizden sevgilidir.
Menâkıb-ı Çihâr Yâr-i Güzîn | Sayfa : 39
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” bir hadîs-i şerîflerinde buyurdu ki: (Ey ümmet ve Eshâbım! Edâsına tamâmiyle riâyet olunan namâz, Allahü teâlânın beğendiği bütün amellerin en üstünüdür. Peygamberlerin sünnetidir. Meleklerin sevdiğidir. Ma’rifetin, yerin ve göklerin nûrudur. Bedenin kuvvetidir. Rızkların berekâtıdır. Düânın kabûlüne vesîledir. Melek-ül-mevte [ya’nî ölüm meleğine], şefâ’atçıdır. Kabrde ışık, Münker ve Nekîre cevâbdır. Kıyâmet gününde üzerine gölgedir. Cehennem ateşiyle kendi arasında siperdir. Sırât köprüsünü yıldırım gibi geçiricidir. Cennetin anahtârıdır. Cennetde başına tâcdır. Allahü teâlâ, mü’minlere namâzdan dahâ önemli bir şey vermemişdir. Eğer namâzdan dahâ üstün bir ibâdet olsaydı, en önce mü’minlere onu verirdi. Zirâ meleklerin kimi devâmlı kıyâmda, kimi rükü’da, kimi secdede, kimi de teşehhüddedir. Bunların hepsini bir rek’at namâzda toplayıp, mü’minlere hediyye verdi. Zirâ namâz, îmânın başı, dînin direği, islâmın kavli [sözü] ve mü’minlerin mi’râcıdır. Göğün nûru ve Cehennemden kurtarıcıdır).
Namâz Kitâbı | Sayfa : 10
Yâ Rabbî! Hîn-i bülûgumdan bu âna gelinceye kadar, islâm düşmanlarına ve bid’at ehline aldanarak, edindiğim yanlış, bozuk i’tikâdlarıma ve bid’at, fısk olan söylediklerime, dinlediklerime, gördüklerime ve işlediklerime nâdim oldum, pişmân oldum, bir dahâ böyle yanlış inanmamağa ve yapmamağa azm, cezm ve kasd eyledim. Peygamberlerin evveli Âdem aleyhisselâm ve âhiri bizim sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmdır. Bu iki Peygambere ve ikisi arasında gelmiş geçmiş Peygamberlerin cümlesine îmân etdim. Hepsi hakdır, sâdıkdır. Bildirdikleri doğrudur.(Âmentü billah ve bi-mâ câe min indillah, alâ murâdillah, ve âmentü bi-Resûlillah ve bi-mâ câe min indi Resûlillah alâ murâd-i Resûlillah, âmentü billâhi ve Melâiketihi ve kütübihi ve Rüsülihi velyevmil-âhiri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallâhi teâlâ vel ba’sü ba’delmevti hakkun eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resûlüh.)
Tecdîd-i îmân düâsı: (Allahümme innî ürîdü en üceddidel-îmâne vennikâha tecdîden bi-kavli lâ-ilâhe illallah Muhammedün resûlullah).
İslâm Ahlâkı | Sayfa : 447
Ebû Zer-i Gıfârî “radıyallahü teâlâ anh” diyor ki, sonbehâr günlerinden birinde, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” ile berâber sokağa çıkdık. Yapraklar dökülüyordu. Bir ağaçdan iki dal kopardı. Bunların yaprakları hemen döküldü. (Yâ Ebâ Zer! Bir müslimân Allah rızâsı için nemâz kılınca, bu dalların yaprakları döküldüğü gibi, günâhları dökülür) buyurdu. Bu hadîs-i şerîfi imâm-ı Ahmed haber verdi.
İslâm Ahlâkı | Sayfa : 287
(Hadîka) ikinci cild, yüzonüçüncü sahîfede diyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Kişi, sevdiği ile berâber olur) buyurdu. (Müslim) kitâbında bildirildiği üzere, bir kimse, Resûlullaha kıyâmeti sorunca, (Kıyâmet için ne hâzırlık yapdın?) buyurdu. Allahın ve Resûlünün sevgisini hâzırladım dedi. (Sevdiklerinle berâber olursun) buyurdu. İmâm-ı Nevevî, bu hadîs-i şerîfi açıklarken, (Bu hadîs-i şerîf, Allahü teâlâyı ve Onun Resûlünü ve sâlihlerin ve hayr sâhiblerinin dirilerini ve ölülerini sevmenin kıymetini, fâidesini bildiriyor) dedi. Allahü teâlâyı ve Onun Peygamberini sevmek demek, emrlerini yapmak, yasaklarından sakınmak, bunlara karşı edebli, saygılı olmak demekdir.
Kıyâmet ve Âhıret | Sayfa : 320
İsrâfın kötü olmasının birinci sebebi, malın kıymetli olmasıdır. Mal, Allahü teâlânın verdiği bir ni’metdir. Âhıreti kazanmak, mal ile olur. Dünyâ ve âhıret, mal ile intizâm bulur, râhat olur. Hac, cihâd sevâbı mal ile kazanılır. Bedenin sıhhat, kuvvet bulması, mal ile olur. Başkasına muhtâc olmakdan insanı koruyan maldır. Sadaka vermek, akrabâyı dolaşmak, fakîrlerin imdâdına yetişmek mal ile olur. Mescidler, mektebler, hastahâneler, yollar, çeşmeler, köprüler yaparak, asker yetişdirerek insanlara hizmet de mal ile olur. Dînimiz, (İnsanların en iyisi, onlara fâidesi çok olanıdır) buyuruyor. İnsanlara yardım etmek için çalışıp para kazanmak, nâfile ibâdet etmekden dahâ çok sevâbdır. Cennetin yüksek derecelerine mal ile kavuşulur. İmâm-ı Tirmizînin, Ebû Kebşe-i Ensârîden “radıyallahü teâlâ anh” alarak bildirdiği bir hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, bir kuluna mal ve ilm verir. Bu kul da harâmlardan kaçınır. Akrabâsını sevindirir. Malından, hakkı olanları bilip verir ise, Cennetin yüksek derecesine gider) buyuruldu. (Buhârî) ve (Müslim) kitâbları, Abdüllah ibni Mes’ûdün “radıyallahü anh” haber verdiği şu hadîs-i şerîfi yazmakdadır: (İki şeyden birine kavuşan insana gıbta etmek, buna imrenmek yerinde olur. Allahü teâlâ bir kimseye islâm ilmlerini ihsân eder. Bu da, her hareketini, bilgisine uygun yapar. İkincisi, Allahü teâlâ, birine çok mal verir. Bu kimse de malını, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği yerlere harc eder).
Tam İlmihal Se`âdet-i Ebediyye | Sayfa : 641
Enbiyâ sûresinin seksenyedinci âyetinin tefsîrinde, hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Birinize derd ve belâ gelince, Yûnüs Peygamberin düâsını okusun! Allahü teâlâ Onu muhakkak kurtarır. Düâ şudur: Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minez-zâlimîn). (Tergîb-üs-salât), ellidördüncü faslındaki hadîs-i şerîfde, (Sabâh, kalkınca, üç kerre Bismillâhillezî lâ-yedurru ma’ asmihî şey’ün fil-erdı velâ fissemâi ve hüvessemî’ul’alîm okuyana akşama kadar, hiç derd, belâ gelmez) buyuruldu.]
Tam İlmihal Se`âdet-i Ebediyye | Sayfa : 427
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bir kimse, nemâzı edâ ederse, bu nemâz kıyâmet günü nûr ve burhân olur ve Cehennemden kurtulmasına sebeb olur. Nemâzı muhâfaza etmezse, nûr ve burhân olmaz ve necât bulmaz. Kârûn ile, Fir’avn ile, Hâmân ile ve Übey bin Halef ile birlikde bulunur.) Görülüyor ki, bir kimse, nemâzı farzlarına, vâciblerine, sünnetlerine ve edeblerine uygun olarak kılarsa, bu nemâz, kıyâmetde nûr içinde olmasına sebeb olur.
İslâm Ahlâkı | Sayfa : 287
Tibyândaki hadîs-i kudsîde, (Beni zikr eden kulumla birlikdeyim) buyuruldu. Beyhekînin bildirdiği hadîs-i şerîflerde, (Derecesi en yüksek olanlar, Allahı zikr edenlerdir) ve (Allahı sevmenin alâmeti, Onu zikr etmeği sevmekdir) ve (Allahın zikri, kalblerin şifâsıdır) ve (Zikr, [nâfile] sadakadan, orucdan dahâ hayrlıdır) ve (Allahı çok zikr edeni, Allah sever) buyuruldu. Resûlullah, her ân zikr ederdi. Tesavvuf, Allahü teâlâyı çok zikr etmekdir.
Kıyâmet ve Âhıret | Sayfa : 285
Herşeyi yaratan, yapan yalnız Allahü teâlâdır. Fekat Allahü teâlâ, herşeyi bir sebeb ile yaratmakdadır. Böyle olduğunu âyet-i kerîmeler, hadîs-i şerîfler ve günlük olaylar açıkça gösteriyor. Câhiller de, âlimler gibi, böyle olduğunu bilmekdedir. Bunun için, dünyâ hayâtına (Âlem-i esbâb) denilmişdir. Birşeye kavuşmak için, o şeyin yaratılmasına sebeb olan işi yapmak lâzımdır. Hadîs-i şerîflerde, (Herşeye kavuşmak için yol vardır. Cennetin yolu ilmdir) ve (Mağfirete kavuşmanın sebebi, müslimânı sevindirmekdir) ve Mağfirete kavuşduran sebeblerden biri, aç olan müslimânı doyurmakdır) ve (Biz müşrikden yardım istemeyiz) ve (İlm öğretmek, büyük günâhların afvına sebebdir) ve (Her hastalığın ilâcı vardır) ve (Hâfızasını kuvvetlendirmek istiyen, bal yisin!) ve (Şerâb içmek kötülüklere sebebdir) buyuruluyor. Hadîs-i şerîfler, Allahü teâlânın, herşeyi sebebler ile yaratdığını göstermekdedir.
Kıyâmet ve Âhıret | Sayfa : 154 - 155
Hak teâlâyı çok zikr eyle ki, hakîkî kul olasın.
Gece yarısından sonra kılınan teheccüd nemâzı, gündüz kılınan bin rek’atden dahâ fazîletlidir. İki rek’at kazâ nemâzı kılmak da, teheccüd kılmakdan dahâ efdaldir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Gece uyanınca, şu düâyı okuyan, her istediğine nâil olur: “Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr sübhanellahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm.)
İslâm Ahlâkı | Sayfa : 500
Tevekkül, müslimânlarda bir za’f değil, bir kuvvetdir. Müslimânlar, dînimiz emr etdiği için tevekkül ediyor. Tevekkülü emr eden islâmiyyet, tenbelliği men’ etmekdedir. (Allah yolunda, ya’nî doğru yolda mücâhede ediniz!) ve (Yükü en büyük olan insan, mü’mindir ki, hem dünyâsını, hem de âhiretini düşünmekde ve ikisi için de çalışmakdadır.) meâlindeki âyet-i kerîmeler ve (Allahü teâlâ aczi, gevşekliği ma’zur görmez. Aklını ve zekânı kullanmalısın! İşin ehemmiyyeti seni mağlûb edecek gibi olsa bile, Allahın yardımı bana yeter diyerek çalışmağa devâm etmelisin!) hadîs-i şerîfi buna şâhiddir. (Deveni bağla ve cenâb-ı Hakka tevekkül et!) hadîs-i şerîfi, hem tevekkül etmek, hem de çalışmak lâzım olduğunu açıkça bildiriyor. Ya’nî, tevekkül, Allahdan yardım bekliyerek, güçlükleri yenmek demekdir.
Fâideli Bilgiler | Sayfa : 226
Her zemân çok iyilik yap! Hak teâlâ hazretleri hayrlı iş yapan kullarını çok sever. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bir kimse bir fakîre bir lokma ta’âm verse, lokma o kimseye beş şey ile müjde eder:
1- Bir dâne idim, beni çoğaltdın.
2- Ben küçük iken, beni büyütdün.
3- Düşman iken, beni dost eyledin.
4- Fânî, yok olmak üzere iken, beni bâkî, sonsuz kalıcı eyledin.
5- Şimdiye kadar sen beni muhâfaza ederdin. Bundan sonra ben seni muhâfaza ederim.)
İslâm Ahlâkı | Sayfa : 450
İmâm-ı Müslimin “rahime-hullahü teâlâ” Ebû Hüreyreden “radıyallahü teâlâ anh” nakl etdiği hadîs-i şerîfde, (Bir mü’min vefât edince, bütün amelleri biter. Yalnız üç ameli bitmeyip, bunların sevâbı amel defterine yazılmağa devâm eder. Bu üç amel, sadaka-i câriyye, ya’nî devâm edici iyi işleri ve fâideli kitâbları ve kendisine hayrlı düâ eden sâlih çocuklarıdır) buyuruldu.Bütün mü’minlere hediyye edilen düâlar ve sevâblar, bunların hepsine vâsıl olur. Bir kimse, bir mü’minin kabrine gidip, ona selâm verse, kabrdeki meyyit işitip, selâmını alır, bildiği kimse ise, onu tanır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” kabrleri ziyâret etmeği ve kabrdekilere selâm vermeği emr eyledi. Abdüllah ibni Abbâsın “radıyallahü anhümâ” bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Bir kimse, tanıdığı bir mü’minin kabrini ziyâret ederek, ona selâm verse, bunu tanır ve selâmına cevâb verir) buyurdu. Başka bir hadîs-i şerîfde, (Bir kimse, din kardeşinin kabrini ziyâret edip, kabrin yanında otursa, meyyit sevinir) buyuruldu.
Kıyâmet ve Âhıret | Sayfa : 381
Ana-baba hakkında hikâye olunur ki, hazret-i Mûsâ aleyhisselâm, Tûr-i sînâda Hak teâlâ hazretleri ile mükâleme ederken, (Yâ Rabbî! Âhıretde benim komşum kimdir?) diye sordu. Hak teâlâ buyurdu ki, (Yâ Mûsâ! Senin komşun, falan yerde, falan kasabdır!) Mûsâ aleyhisselâm kasabın yanına giderek beni müsâfir eder misin dedi. Yanında müsâfir oldu. Yemek zemânı gelince, kasab, bir parça et pişirdi. Dıvârdaki asılı zenbili aşağı alarak, orada bulunan ve sâdece kemiklerden ibâret bir kadına et verdi ve suyunu da verdi. Üstünü başını temizleyip, zenbile koydu. Mûsâ ‘aleyhisselâm” sordu, bu senin neyindir? Kasab, annemdir. İhtiyâr olup bu hâle girdi; işte her sabâh, akşam kendisine böyle bakarım dedi. Kasab annesine yemek verirken, o za’îf ve âciz annesi, oğluna düâ ederek, yâ Rabbî! Oğlumu Cennetde Mûsâ aleyhisselâma komşu eyle dediğini Mûsâ aleyhisselâm dahî işitmiş. Bunun üzerine kasaba, Mûsâ aleyhisselâm müjde ederek, seni Allahü teâlâ afv ederek, Mûsâ aleyhisselâma komşu etmiş, demişdir.
İslâm Ahlâkı | Sayfa : 471
Evvelâ Allahü teâlâya hamd ederim! Sevgili Peygamberine salevât eder, iyilikler dilerim! Biliniz ki, ezânın kelimeleri yedidir:
ALLAHÜ EKBER: Allahü teâlâ, büyükdür. Ona birşey lâzım değildir. Kullarının ibâdetlerine de muhtâc olmakdan büyükdür. İbâdetlerin, Ona hiç bir fâidesi yokdur. Bu mühim ma’nâyı, zihnlerde iyi yerleşdirmek için, bu kelime, dört kerre söylenir.
EŞHEDÜ EN LÂ İLÂHE İLLALLAH: Kibriyâsı, büyüklüğü ile ve kimsenin ibâdetine muhtâc olmadığı hâlde, ibâdet olunmağa Ondan başka kimsenin hakkı olmadığına şehâdet eder, elbette inanırım. Hiçbirşey Ona benzemez.
EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN RESÛLULLAH: Muhammedin “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm”, Onun gönderdiği Peygamberi olduğuna, Onun istediği ibâdetlerin yolunu bildirici olduğuna ve Allahü teâlâya, ancak Onun bildirdiği, gösterdiği ibâdetlerin, yaraşır olduğuna şehâdet eder, inanırım.
HAYYE ALESSALÂH, HAYYE ALELFELÂH: Mü’minleri, felâha, se’âdete, kurtuluşa sebeb olan, nemâza çağıran iki kelimedir.
ALLAHÜ EKBER: Ona lâyık bir ibâdeti kimse yapamaz. Herhangi bir kimsenin ibâdetinin Ona lâyık, yakışır olmasından, çok büyükdür, çok uzakdır.
LÂ İLÂHE İLLALLAH: İbâdete, karşısında alçalmağa müstehak olan, hakkı olan ancak Odur. Ona lâyık bir ibâdeti kimse yapamamakla berâber, Ondan başka kimsenin ibâdet olunmağa hakkı yokdur.
Nemâzın şerefinin büyüklüğünü, onu herkese haber vermek için seçilmiş olan, bu kelimelerin büyüklüğünden anlamalıdır. Yâ Rabbî! Peygamberlerin efendisi, en üstünü hurmetine ve şerefine “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” bizleri, istediğin gibi nemâz kılanlardan ve azâbından kurtulanlardan eyle! Âmîn.
Mektûbat Tercemesi | Sayfa : 486 - 487
Hasen-i Basrî “rahime-hullahü teâlâ” Kâ’beyi ziyâret ve tavâf ederken bir zât gördü ki, arkasında bir zenbil ile tavâf eder. O zâta dönüp dedi ki: Arkadaş, arkandaki yükü koyup öylece tavâf etsen dahâ iyi olmaz mı? O zât cevâben dedi ki, bu arkamdaki yük değil, babamdır. Bunu Şâmdan yedi kerre buraya getirip tavâf eyledim. Çünki, bana dînimi, îmânımı bu öğretdi. Beni islâm ahlâkı ile yetiştirdi, dedi. Hasen-i Basrî hazretleri ona dedi ki, kıyâmet gününe kadar böylece arkanda getirip tavâf eylesen, bir kerre kalbini kırmakla bu yapdığın hizmet havaya gider ve yine bir def’a gönlünü yapsan, bu kadar hizmete mukâbil olur.
İslâm Ahlâkı | Sayfa : 471