
Evet, nimetlerin en büyüğü İslâmiyet’tir. Bu öyle büyük bir nimettir ki; daha büyüğü olamaz ama ne acıdır ki o, azametiyle, şümulüyle günde birkaç defa kendisini gösterdiği hâlde, minarenin dibinde, caminin kubbesinin altında yetişen pek çok kimse bu büyük nimetten istifade edememektedir. Kulaklarının dibinde tarrakalarla “Allah” denmektedir ama maalesef bunu duymamaktadır. Nice Ebû Talipler vardır ki, Ezel ve Ebed Sultanı’nın yaktığı sönmez şûlenin yanıbaşında ve kırk sene onu sinesine bastığı hâlde, ondan bir reşha, bir lem’a alamamış ve istifade edememiştir. Onun içindir ki, nimetin mevcudiyeti kâfi değildir. Nimetle beraber, o nimetten istifade yollarının bahşedilmesi de en az o nimet kadar mühimdir.