
Evliyânın büyüklerinden Mansûr el-Betâhî (r.âleyh) Hazretleri’nin vefatı yaklaşınca hanımı: “Efendi! Oğluna vasiyet et, onu yerine vekîl bırak” dedi. Mürşîd-i kâmil olan Şeyh Mansûr el-Betâhî (r.âleyh) Hazretleri: “Hayır, kız kardeşimin oğlu Ahmed Rufâî’yi yerime vekil bırakacağım” dedi. Hanımı çok ısrâr etti, ağladı. “Oğlumuz varken sen başkalarını, yerine “şeyh” tayin ediyorsun. Bizden sonra çocuklarımızın kıymeti kalmaz” gibisinden çok söylendi. O büyük zat, hanımını susturmak için, oğlu ile talebesi Ahmed Rufâî’yi yanına çağırdı. “Gidin bana biraz çiçek toplayın getirin” dedi. Gittiler. Oğlu, demet demet çiçekler getirdi. Her biri değişik renkteydi. İnsanın içini açıyordu. Hoş kokular saçıyordu. Ahmed Rufâî ise eli boş döndü. Boynunu büktü. Mahçûp bir edâ ile hocasının yanına geldi. Hocası: “Neden çiçek toplamadın” diye sordu. Üzüntülü bir şekilde cevap verdi: “Efendim! Elimi uzattığım her çiçek, Allâhü Teâlâ’yı tesbîh ediyordu, koparmaya kıyamadım.” Hanımı; bu hâli görünce şeyhliğin babadan oğula miras yolu ile geçen bir makam, mevki, saltanat ve mal olmadığını anladı. Sesini çıkarmadı. Isrârından vazgeçti.
Ahmed Rufaî (r.âleyh) Hazretleri buyurdu: “Tarîkat, şeyhlik ve evliyâ olma derecesi, dede ve babadan kimseye miras kalmaz. Çalışmakla olur. İbâdetle olur. Gözyaşları dökmekle olur. Müslümânları sevmekle olur.” İmâm Râbbânî (k.s.) Hazretleri sahte şeyhler için şöyle buyurdu: “Ermeyen bir şeyhin çevresinde bulunmak, onunla sohbet etmek ve ona bağlanmak, zehirli bir kılıç ile yaralanmaktan daha beterdir. Zehirli kılıç, insanın maddî hayatını alır; sahte şeyhler, insanın mânevî hayatını öldürür.” Bunlara, yâni miras yoluyla şeyhlik makâmına oturanlara uymak uygun değildir. Bunlara uymak ve onlara mürid ve talebe olmak câiz değildir.
(Misvâk Neşriyat, Hakk Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, s.223)