Bu bölümde adımlarımızı hızlandırıyoruz, üstelik yolun sonunda bizi bekleyenin şeytan olduğunu bildiğimiz halde. Çünkü bu bizim için yeni bir şey değil ama yeni maceralar her zaman iştahımızı açar.
Yine bu bölümde Sabahattin Ali'ye dair, Haydar Ergülen'in 'Sait ile Sabahattin' kitabından edindiğimiz ilginç bilgileri de paylaşıyoruz.
Bunlara ek olarak, başka bir kitap tavsiyesinde daha bulunuyoruz, harika bir yazar ve düşünürün kaleminden çıkan...
Büyük bir yazar, şair, felsefeci ve siyasetçi yani Kazancakis ve onun çok sevdiği dostu, akıl hocası, hayat adamı, öğretmeni... Bir maden işçisi, bir taşçı, bir çömlekçi, kendine çingene diyen bir ihtiyar çocuk, yani Zorba'yı konuşuyoruz. Siz de gelsenize Zorba çok güzel! Bizim boyumuzu geçiyor ama boğmuyor aksine bir nefes veriyor Aleksi Zorba.
"Emsalsiz bir dil, müthiş bir macera. Aşk, batacağı baştan belli bir geminin yolcusu olmak mıdır, bilinmez. Bildiğim, Murat Menteş okurken Titanik'ten inilmez." Alper Canıgüz
Zamanın dışına çıkma fikri hoşunuza gidiyorsa, günler birbirinin benzeri olmaya başladıysa, her şey fazlasıyla tahmin edilebilir hale geldiyse, öngörülemez bir çılgınlığın zamanı gelmiştir artık.
Açılın! Metin Akpınar ve Müjdat Gezen Ustaların söyleyecekleri var! Giden ve kalan ama hep yaşayan, ölmez ustalarıyla, yaşamak için direnen- biz de varız diye haykıran bütün emekçileriyle: Yaşasın Tiyatro! Dünya Tiyatrolar Günü kutlu olsun. Devekuşu Kabare'nin unutulmaz oyunu "Deliler'i", TRT'nin unutulmaz dizisi "Uğurlugiller'i" hatırlayanlar ve sevenler de buyursun. Bu bölümde, bir de sürpriz isim var. Kitapları, oyunları, romanları, filmleri, yazdığı belgeseller, hatta dizileriyle yaşayan güzel ve ölmez ustamız. Tiyatroyu şiir gibi okuyan, tanımlayan, anlayıp anlatan insan gibi insan, usta gibi usta! Neler neler düşünmüyordu ki bu hususta. Turgut Özakman'ı anmadan olmazdı...
İstanbul'da doğmuş Ankara'lı bir yazar Sevgi Soysal. Kırk yıllık kısa yaşamına, kanlı canlı kırk hayat sığdırmış, radyo günlerinden hapishanelere, annelikten aşklara, kadınlığa...
Gima'yı, Sümerbank'ı, Yenişehir'deki "Piknik Şarküteri- Restoran'ı" anımsayanlar ya da bilmek, hayalinde canlandırmak isteyenler... Ulus'a, Kızılay'a, Samanpazarı'na, Kale'ye, Mamak'a uzun zamandır gitmeyenler ya da hiç gitmeyen ama gitmek, bilmek, o eski semtlerin ruhunu yeniden duymak isteyenler Sevgi Soysal'ı, onun 70'ler Ankara'sını ama aslında bugünlere de hiç uzak olmayan o zamanı, o insanları okumaktan büyük haz duyacaklar.
"Yenişehir'de Bir Öğle Vakti" her kesimden insanı yetmişli yılların Ankara'sının, Yenişehir semtinde, bir sokakta, yıkılmak üzere olan bir kavağın ve kavak gibi türlü metaforların, türlü anlamların önünde buluşturuyor. Kıvrak, canlı, tatlı, akıcı anlatımıyla elimizden tutup, bizi bu insanların yanına, o yıllara götürüp bir güzel gezdiriyor.
“Ben buradayım!” diye bağıran, bulunmak isteyen bir hazine, okuyucusuna “sesime gel” diyen bir Oğuz Atay geçti bu dünyadan, biz de körlemesine, onun sesine doğru yürüdük.
Birinci bölümde, İnan ve Atay’ın kaderlerinin kesişmesi, Oğuz Atay edebiyatı, Tutunamayanlar’la başlayan yazın hikayesi ve Tutunamayanlar’a neden başladığının kısa ve azıcık da kırık, sitemli hikayesini anıp anlattık.
İkinci bölüm, Mustafa İnan’a ve Bir Bilim Adamının Romanı’na bakış, İnan’ın hayatı ve romandan kısa kesitlerle devam ediyor. Sonunda da yine Oğuz Atay’la buluşuyoruz.
“Ben buradayım!” diye bağıran, bulunmak isteyen bir hazine, okuyucusuna “sesime gel” diyen bir Oğuz Atay geçti bu dünyadan, biz de körlemesine, onun sesine doğru yürüdük.
Bir Bilim Adamının Romanı’nda iki bilim adamının hayatını konuştuk, Oğuz Atay ve Mustafa İnan, iki “tutunma” hikayesi. Atay’ın üslubu, eserleri, hüzünleri. “Aylak Adam”dan “Ben Buradayım’a” giden, onun bitmemiş hikayesi... Zira hayat bitse de hikaye bitmez.
Birinci bölüm, İnan ve Atay’ın kaderlerinin kesişmesi, Oğuz Atay edebiyatı, Tutunamayanlar’la başlayan yazın hikayesi, Tutunamayanlar’a neden başladığının kısacık ve azıcık da kırık- sitemli hikayesi.
İkinci bölümde, Mustafa İnan’a ve Bir Bilim Adamının Romanı’na bir bakış daha atacağız, İnan’ın hayatı ve romandan kesitler ve tabii yine Oğuz Atay'ımızla devam edeceğiz.
O herkesin Sait Faik'i ama onun bir anacığı vardı, bir balıkçıları, bir de "Burgaz çalılıklarından yonttuğu, ucunu yaşama batırdığı kalemi.".
Sait Faik'i o güzel atlara binip giden güzel insanlardan, en başta da Haldun Taner'den okuyup, iki ustayı da bir daha seviyoruz. Abidin Dino'yu, Yaşar Kemal'i, Orhan Kemal'i anımsıyor, onunla ilgili anılarını dinliyor, bir de şu meşhur "Mark Twain" cemiyeti üyeliğini konuşuyoruz. Sonunda da "Havuz Başı" öyküsü bizi bekler.
Bu bölümde Mîna Urgan'ın gezilerini, dostlarını, kitaplarını konuştuk ki zaten ikisi de aynı şey ona göre...
Salah Birsel'in "Boğaziçi Şıngır Mıngır" eserinden kısa kesitler okuyup değerlendiriyoruz..