Grafik tasarım ve yapay zekâ, artık yalnızca ayrı alanlar değil; birbirine temas eden, birlikte evrilen iki yaratıcı zemin. Bu bölümde yapay zekâ destekli tasarım araçlarının yaratıcı süreci nasıl etkilediğini, tasarımcının rolünü nasıl dönüştürdüğünü ve görsel üretimde ne tür yeni sorular doğurduğunu konuşuyoruz.
Prompt tabanlı sistemlerden etik tartışmalara, üretim hızından özgünlük sorununa kadar geniş bir çerçevede; bu teknolojiyi bir tehditten çok, birlikte çalışılabilir bir yaratıcı ortak olarak nasıl değerlendirebileceğimizi tartışıyoruz. Çünkü bazen fikir bizden çıkar ama görseli yapay zekâ tamamlar. Bu noktada, “Görseli üreten kim?” sorusu bir kez daha ortaya çıkar.
Tipografi denilince çoğumuzun aklına sadece yazı tipi gelir. Oysa tipografi, satır aralığından hizalamaya, harf boşluklarından ritme kadar tasarımın sessiz ama en güçlü dilidir. Bu bölümde tipografinin temel bileşenlerinden hiyerarşiye, serif ve sans serif ayrımından fontların psikolojisine kadar uzanan bir yolculuğa çıkıyoruz.
Helvetica, Comic Sans ve Montserrat gibi üç ikonik font üzerinden, yazının görsel ve duygusal etkilerini sorguluyoruz. Her harf, bir karakter taşır; her boşluk bir anlam…
Kitapları genellikle içerikleri için alırız… Peki ya kapakları? Bu bölümde kitap kapaklarının yalnızca görsel bir yüzey değil, aynı zamanda bir anlatı biçimi, bir hafıza nesnesi ve duygusal bir davet olup olamayacağını konuşuyoruz. Yayınevlerinin tasarım stratejilerinden tipografi tercihlerine, dijitalleşmenin etkisinden dokunsal deneyime kadar pek çok başlık altında kapak tasarımını ele alıyoruz.
Tasarımcının hem yazara hem okura karşı taşıdığı sorumluluğu, kapağın bir kitabı temsil etme gücünü ve bazen tek bir fontla yaratılan ruh hâlini birlikte inceliyoruz. Çünkü bazen bir kitap kapağı, sayfalardan önce konuşur...