Carl Jung’un şu sözü, ruhumuzun büyümesi için derin bir gerçeği hatırlatıyor: ‘Hiçbir ağaç cennete yükselemez, kökleri cehenneme inmedikçe.’
Hayatımızdaki en karanlık anlar—kaybettiğimiz insanlar, yaşadığımız başarısızlıklar, içimizde sakladığımız öfke ve korkular—aslında ruhumuzun köklerini derinleştiren deneyimlerdir. Bu bölümde gölgemizle yüzleşmenin, acının öğretmenliğinin, mitolojideki cehenneme iniş yolculuklarının ve kendi hayatımızdaki zorlukların bize nasıl güç kattığını konuşacağız. Çünkü sadece ışığımızı değil, karanlığımızı da kucakladığımızda gerçekten bütünleşiyoruz. Ve işte o zaman, dallarımız göğe uzanıyor.
Hayatımızda yaşadığımız birçok şey bizim kontrolümüzde değildi. Doğduğumuz aile, büyüdüğümüz şehir, çocukluk deneyimlerimiz… Hepsi bizi şekillendirdi. Ama Jung’un şu sözü, zinciri kırıyor: ‘I am not what happened to me, I am what I choose to become.’
Bu bölümde şunu konuşacağız: Geçmişin gölgesinde yaşamaya devam mı edeceğiz, yoksa seçimlerimizle geleceğimizi mi inşa edeceğiz? Küçük adımların kimliğimizi nasıl değiştirdiğini, mağduriyet rolünün güvenli ama kısıtlayıcı yanlarını ve sorumluluk almanın bizi nasıl özgürleştirdiğini tartışacağız. Çünkü geçmişimizi değiştiremeyiz, ama kim olacağımızı seçebiliriz. Ve belki de en kritik soru şu: ‘Bugün kim olmayı seçeceksin?’
Bazen kendi hayatımızı yaşarken, farkında olmadan bir başkasının yarım kalmış hikâyesini sürdürüyor olabilir miyiz? Jung’un çok sarsıcı sözü vardır: ‘Bir çocuğun taşımak zorunda olduğu en büyük yük, ebeveynlerinin yaşanmamış hayatıdır.’
Bu bölümde, ailemizin bize fark ettirmeden bıraktığı görünmez zincirleri konuşuyoruz. Hayallerimiz gerçekten bize mi ait, yoksa başkasından miras kalan bir gölge mi? Ebeveynlerin yaşanmamış hayatları çocukların kimliğinde nasıl bir iz bırakır, bu yükü nasıl fark ederiz ve ondan nasıl özgürleşebiliriz? Gel, birlikte keşfedelim.
Nietzsche’nin meşhur sözü “Canavarlarla savaşan kişi,kendisinin de canavara dönüşmemesine dikkat etmelidir. Uzun süre uçurumabakarsan, uçurum da sana bakar” üzerinden insanın içindeki karanlığı,toplumsal mücadeleleri ve modern dünyada kötülükle yüzleşmenin tehlikelerinikonuşuyoruz. Bu bölüm, karanlığa bakarken insan kalabilmenin yollarını arıyor.
Bu bölümde hayatımda en çok iz bırakan dört filmi konuşuyorum: La La Land’in aşk ve hayal arasında bıraktığı ikilem, About Time’ın bize hatırlattığı sıradan anların değeri, Interstellar’ın zamanın acımasızlığına karşı sevgiyi pusula yapması ve Good Will Hunting’in kalbini açmanın zekâdan daha cesur bir şey olduğunu göstermesi.
Bu filmler bana hayatın farklı dönemlerinde farklı dersler verdi. Belki sana da kendi seçimlerini, kendi “keşke”lerini ve kendi bağlarını hatırlatır. Dinlerken kendine şu soruyu sor: Senin filmin hangisi olurdu?
Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanında geçen şu söz, bugün hâlâ içimizi sarsıyor: ‘En büyük günahın, kendini yok edip kendine ihanet etmen… hem de hiç uğruna.’
Bu bölümde, kendine ihanet etmenin ne anlama geldiğini konuşuyoruz. Psikolojik, sosyolojik ve kişisel boyutlarıyla ‘hiç uğruna’ yapılan fedakârlıkların ruhu nasıl tükettiğini tartışıyoruz.
Aynı zamanda Türkiye gibi bir yerde yaşarken paranın, mantıklı seçimlerin ve hayatta kalma mücadelesinin bizi nasıl ikilemlere sürüklediğini de ele alıyoruz. Kendimize sadık kalmak mümkün mü? Yoksa bu hep bir denge oyunu mu? Gelin, birlikte düşünelim.
Matrix’te Oracle’ın Neo’ya söylediği o söz hâlâ akıllarda: “You didn’t come here to make the choice. You’ve already made it. You’re here to understand why you made it.”
Peki bu ne anlama geliyor? Seçimlerimizi gerçekten biz mi yapıyoruz, yoksa kararlarımız zaten geçmişimiz, karakterimiz ve bilinçaltımız tarafından mı belirleniyor?
Bu bölümde seçim illüzyonundan, nörobilim deneylerinden (Libet deneyleri gibi) ve özgür irade–kader tartışmalarından bahsediyoruz. Günlük hayattan ilişki, iş ve hayat kararlarına örnekler vererek seçimlerimizin nasıl şekillendiğini inceliyoruz. Belki de asıl özgürlük, seçimin kendisinde değil; neden seçtiğimizi anlamakta gizlidir.
Planlar yapıyoruz, hedefler koyuyoruz, her şeyi kontrol altında tutmaya çalışıyoruz… Ama hayat çoğu zaman bildiğini okuyor. İşte tam da bu noktada ortaya çıkıyor: kontrol bir yanılsama.
Bu bölümde, kontrol etmeye çalıştıkça neden daha çok yorulduğumuzu, “teslimiyet” kavramının aslında pes etmek değil, akışa geçmek olduğunu konuşacağız. Psikolojiden felsefeye, Stoacılıktan sufizme kadar farklı perspektiflerden hayatın belirsizliğiyle nasıl barışabileceğimizi tartışacağız.
Sonunda belki şunu fark edeceksiniz: Ne kadar az kontrol etmeye çalışırsak, o kadar çok özgürleşiyoruz. Ve belki de asıl mesele, hayatı yönetmeye çalışmak değil, ona güvenmeyi öğrenmek.
Bir şarkı, bir koku ya da eski bir fotoğraf… Hepimizi bir anda geçmişe götürüyor. Peki neden bu kadar özlüyoruz? Nostaljinin beynimizde ve ruhumuzda nasıl çalıştığını, bize nasıl şifa verdiğini ve bazen de nasıl bugünden kopardığını bu bölümde konuşuyoruz.
Kadınların hayatın her alanında maruz kaldığı taciz gerçeğini, gündemdeki son olaylarla birlikte konuşuyorum. Sessizlikle beslenen bu düzeni ve erkeklerin sorumluluğunu tartışıyorum. Bir yandan kendi yaşadığım iftira deneyiminden bahsederek dengeyi kurmaya çalışıyor, diğer yandan Daniel Sloss’un meşhur tiradından ilhamla “erkeklerin aktif olarak müdahale etmesi gerektiğini” vurguluyorum. Ayrıca sosyal medyada dolaşan “kadınlara her koşulda sorgusuz inanılmalı” gibi söylemleri de ele alıp, gerçek çözümün ancak adaletle mümkün olabileceğini savunuyorum.
Evet arkadaşlar, yüzdük yüzdük ve o noktaya geldik. Baraneemo Podcast'in birinci bölümünü dinliyorsunuz! Bu bölümde, kişisel gelişim yolculuğumdan, sosyal medyada nasıl başladığımdan ve içerik üretme serüvenimden bahsediyorum. İki yıl önce, TikTok'ta bir video ile başladım ve o günden beri hayatımda birçok şey değişti. İnsanlara yardım etme isteğimle dolup taşıyorum ve bu podcast, bu yolculuğun bir parçası. İlk bölümde, sosyal medyada neler yaptım, nasıl bir içerik üreticisi oldum ve istifa etme kararımın arkasındaki nedenleri paylaşıyorum. Ayrıca, içerik üretiminde karşılaştığım zorluklar ve hedeflerim hakkında da konuşuyorum. Eğer siz de içerik üretmeye meraklıysanız veya kişisel gelişimle ilgileniyorsanız, bu podcast tam size göre! Dinleyin, ilham alın ve kendi yolculuğunuza başlayın. Unutmayın, her şey bir adımla başlar! Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın!