Kasım kampanyalarının neden her yıl markalar için adeta bir satış patlaması yarattığını hiç düşündün mü? Black Friday’in nasıl ortaya çıktığını, adının aslında nereden geldiğini ve yıllar içinde nasıl dev bir ticaret geleneğine dönüştüğünü merak eden herkesin çok ilgiyle dinleyeceği bir bölüm hazırladım. Bu bölümde hem Black Friday’in tarihine hem de doğru bilinen yanlışlara değiniyorum. Özellikle Türkiye’deki Kasım kampanyalarının nasıl evrim geçirdiğini, e-ticaretin yükselişiyle birlikte nasıl yılın en kritik satış dönemine dönüştüğünü adım adım anlatıyorum.
Tüketiciyi Kasım ayında diğer aylardan tamamen farklı bir psikolojiye sokan mekanizmayı da ele alıyorum. Fırsat kaçırma korkusu, zaman baskısı, sosyal kanıt etkisi ve insanların satın alma dürtülerini tetikleyen görünmez motivasyonlar… Hepsi aslında iyi bir Kasım stratejisinin temelini oluşturuyor. Bölüm boyunca bu psikolojik tetikleyicilerin nasıl çalıştığını, markaların neden bu dönemde rekor kırdığını ve kullanıcıların neden bu kadar hızlı karar verdiğini detaylı bir şekilde açıklıyorum.
E-ticaret yapan işletmeler için Kasım ayı sadece indirim dönemi değildir aynı zamanda iyi planlanmış bir satış makinesi kurma fırsatıdır. Bu yüzden sana kampanyaların arka planını oluşturan en etkili reklam, remarketing ve CRM stratejilerini de paylaşıyorum. WhatsApp yayın listeleri, dinamik yeniden hedefleme modelleri, sepet hatırlatma akışları, bundle set satış teknikleri ve Shopify performans optimizasyonlarının neden bu dönemde kritik olduğunu kendi deneyimlerime dayanarak somut örneklerle anlatıyorum.
Dijital pazarlama dünyasında rekabet Kasım ayında en yüksek seviyeye çıkar. İşletmeler bu dönemde doğru konumlandırma dili, akıllı fiyatlama stratejileri ve dikkat çeken kampanya kurguları kullanarak müşteri davranışını yönlendirebilir. Bu bölümde tüm bu yaklaşımı hem teknik hem de davranışsal açıdan ele alıyorum. Tüketicinin satın alma eğilimini güçlendiren zaman sayacı kullanımları, sınırlı stok mesajları, sosyal kanıt artırıcı taktikler ve hızlı karar mekanizmasına doğrudan etki eden mikro dokunuşlar… Hepsi bölümün içinde seni bekliyor.
Kasım kampanyalarında yüksek dönüşüm almak, satışları artırmak ve marka bilinirliğini güçlendirmek istiyorsan bu bölüm sana çok şey katacak. Hem büyük markaların başarı formüllerini hem de küçük işletmelerin bu dönemde uygulayabileceği pratik yöntemleri sade, anlaşılır ve uygulanabilir şekilde paylaşıyorum. Türkiye’de Dijital Pazarlama Podcast’ine hoş geldin şimdi gel birlikte Kasım kampanyalarının perde arkasına bakalım.
Konuk Umut Vural ile insan bedeninin üç katmanına dokunan, pazarlamaya farklı bir pencereden baktığımız bir bölümdesin. Bu kez panel ekranlarından, butonlardan ve metriklerden çıkıp bir reklamı izlerken aslında bedeninde, duygularında ve zihninde neler olduğunu konuşuyoruz.
Bedenin üç katmanı üzerinden ilerliyoruz: fiziksel beden, duygusal beden, zihinsel beden.
Fiziksel katmanda; mağazadaki koltuğun rahatlığından, ortam sıcaklığına, kokuya, renk paletine, web sitende kullandığın görsellere ve sayfa akışına kadar her detayın sürüngen beyni nasıl tetiklediğini konuşuyoruz. Bir evi gezerken kendini evinde gibi hissetmenin ya da bir ayakkabı mağazasından, ihtiyacın olmasına rağmen eli boş çıkmanın arkasındaki bedensel tepkileri örneklerle açıyoruz.
Duygusal bedende markanın hikayesinin, kurucusunun duruşunun, ekip içi iletişimin ve kullandığın kelimelerin şirketin duygusal alanını nasıl doldurduğunu masaya yatırıyoruz. İnsan kaynakları yerine insan enerjisi diyerek, departmanlar arasındaki iletişimin müşteriyle kurulan iletişime nasıl bire bir yansıdığını, içeride çözülmeyen duygusal düğümlerin satış ve pazarlama süreçlerini nasıl sabote ettiğini konuşuyoruz.
Zihinsel bedende ise hedefler, stratejiler ve kurgu devrede. Bir şirketin gelecek seneye dair sahnesi net mi, yoksa herkes sadece günü kurtarmaya mı çalışıyor, bunu tartışıyoruz. Konfor alanını sessiz bir ölüm alanı olarak ele alıp hedef üretmeyen şirketlerin zamanla piyasadan nasıl silinebildiğini konuşuyoruz.
Umut Vural bu üç katmanı sadece teori olarak anlatmıyor. Uzun yıllara yayılan ihracat deneyimi, büyük markalarla yaptığı çalışmalar, NLP ve psikoloji birikimiyle sahadan örnekler paylaşıyor. Bir firmaya girdiğinde önce o şirketi bir beden gibi okuyor: Üretimdeki dalgalanmalar bedensel tıkanıklık, departmanlar arası çatışmalar duygusal tıkanıklık, hedef eksikliği ise zihinsel tıkanıklık olarak ele alınıyor. Sonra da bunların her biri için uygulanabilir çözümlerden bahsediyoruz.
Bölümün bir diğer tarafı ise dijital çağ ve yapay zeka perspektifi. ChatGPT ve algoritmalar sayesinde deneyim ve tecrübenin büyük kısmının artık koda dönüştüğünü; buna rağmen yapay zekanın tek yapamadığı şeyin hissetmek olduğunu konuşuyoruz. Ama aynı zamanda duygularımızı içerik akışıyla yönlendirebildiğini, yani his üretemese de hislerimizi şekillendirebildiğini tartışıyoruz. Bu yüzden şirketlerin kendi bedenini, duygusunu ve zihnini tanımasının artık lüks değil, zorunluluk olduğuna vurgu yapıyoruz.
Bu bölüm özellikle ihracat yapan ya da yapmayı planlayan üreticiler, pazarlama ve satış ekiplerini dönüştürmek isteyen yöneticiler, mağaza veya web sitesi deneyimini insan bedeninin üç katmanına göre yeniden tasarlamak isteyen marka sahipleri için güçlü içgörüler içeriyor. Reklam ve pazarlamaya sadece panel ekranlarından bakmaktan sıkıldıysan, insan tarafını daha derin anlamak istiyorsan bu sohbet sana iyi gelecek.
Bölüm sonunda Umut abiye nasıl ulaşabileceğini de paylaşıyoruz. Daha fazla bilgi ve danışmanlık için umutvural.com adresinden kendisiyle iletişime geçebilirsin.
Türkiye’de Dijital Pazarlama podcastinde amacım; insanı, bedeni, duyguyu, zihni ve dijital araçları aynı masada buluşturmak. Bu bölümde sevgili dostum Umut Vural ile birlikte pazarlamayı sadece bir satış aracı değil, insanı ve şirketi bütün olarak dönüştüren bir alan olarak ele alıyoruz.
Öneri ve reklam işbirlikleri için bana faruk@joykek.com adresinden ya da Instagram’da frktprk üzerinden ulaşabilirsin.
Algoritmalar artık sadece tıklamaları saymıyor; davranışları, niyeti ve kullanıcı psikolojisini ölçüyor. Peki bir algoritmanın gözünde kim “değerli kullanıcı” olarak görülüyor? Bu bölümde, dijital dünyanın görünmeyen sahne arkasına gidiyor ve markaların neden bazı kullanıcıları algoritmaların gözünde daha “öncelikli” hale getirebildiğini detaylı biçimde inceliyoruz.
Artık izlenme sayısı, beğeni ya da yorum rakamları yeterli değil. TikTok, YouTube, Instagram ve Google gibi dev platformlar kullanıcıları saniye saniye analiz ediyor. Bir içeriğe ne kadar süre baktığın, geri dönüp dönmediğin, kaydedip kaydetmediğin hatta kaç saniyede geçtiğin bile sistemin gözünde seni konumlandırıyor. Bu da markaların görünürlüğünü, sıralamasını ve satışlarını doğrudan etkiliyor.
Bu bölümde “değerli kullanıcı” kavramını sadece teknik bir terim olarak değil, algoritmik ekonominin yeni para birimi olarak ele alıyoruz. Çünkü her tıklama aynı değerde değil. Bazı kullanıcılar sadece geçici trafik yaratırken, bazıları sistemin gözünde markanın sürdürülebilir büyümesine katkı sağlayan “premium profiller” olarak sınıflandırılıyor.
Kullanıcı davranışlarının bu kadar derin analiz edildiği bir dönemde, markaların stratejilerini yalnızca reklam metriklerine değil, davranışsal skorlamalara göre şekillendirmesi gerekiyor. Bir kullanıcı videoyu tekrar izliyorsa, postu kaydediyorsa, linke tıklayıp sitede birkaç dakika geçiriyorsa, işte o kullanıcı algoritmanın gözünde gerçek değeri yaratıyor.
Algoritmalar, her etkileşimi bir sinyal olarak okur. Bu sinyaller ne kadar kaliteli olursa, sistem senin içeriğini o kadar yukarı taşır. Bu yüzden bu bölümde “iyi sinyaller” ve “kötü sinyaller” arasındaki farkı da konuşacağız. Bir kullanıcı hemen çıkıyorsa, içeriğini geçiyorsa, sepete ekleyip almıyorsa, bu davranışların markanın görünürlüğünü nasıl olumsuz etkilediğini göreceksin.
Ayrıca mikro etkileşimlerin — butona tıklamak, formu açmak, emojiyle tepki vermek, videoyu yeniden oynatmak gibi küçük hareketlerin — algoritmaların gözünde nasıl dev bir ağırlığa sahip olduğunu örneklerle açıklayacağız. Çünkü bazen bir kaydetme işlemi, bin beğeniden daha kıymetlidir.
Son bölümde ise markalar için üç kritik aksiyon planı paylaşıyorum: Davranış verilerini doğru analiz etmek, kullanıcı segmentasyonunu yeniden tanımlamak ve kullanıcı deneyimini mikro etkileşimlerle güçlendirmek. Bu stratejiler sadece reklam performansını değil, algoritmik görünürlüğü de kalıcı biçimde artırır.
Kısacası bu bölüm, dijital dünyada gerçekten “önemli kullanıcı” olmanın ve markaların algoritmalarla dost olabilmesinin sırlarını ortaya koyuyor. Çünkü artık mesele sadece kimin seni izlediği değil, algoritmanın seni kimler için izlenebilir bulduğu.
🎧 Mikro Etkileşimlerle Büyük Sadakat – UX Psikolojisinin Gücü
Dijital dünyada rekabet artık sadece fiyat, ürün ya da reklam performansıyla sınırlı değil. Kullanıcı deneyimi, markaların en güçlü fark yaratma aracı haline geldi. Fakat bu deneyimi unutulmaz kılan şey genellikle “büyük fikirler” değil, küçük ama etkili dokunuşlardır. İşte bu bölümde, markaların kullanıcı sadakatini nasıl “mikro etkileşimlerle” inşa ettiğini, bu etkileşimlerin beynimizde nasıl duygusal tepkiler yarattığını ve UX psikolojisinin görünmeyen gücünü konuşuyoruz.
Bir form doldurduğunuzda çıkan o yeşil onay tikini hatırlayın. Ya da Instagram’da bir gönderiyi beğendiğinizde beliren minik kalp animasyonunu… Belki de siparişinizi tamamladığınızda karşınıza çıkan o sıcak teşekkür mesajını. Bunların hepsi birer mikro etkileşim. Küçük ama etkili. Kullanıcıya “evet, seni anladım” diyen, duygusal bir bağ kuran detaylar. Peki bu kadar küçük şeyler, neden markalar için bu kadar büyük sonuçlar doğuruyor?
Cevap, insan beyninin nasıl çalıştığında gizli. Mikro etkileşimler beynin ödül mekanizmasını harekete geçirir. Her başarılı tıklama, tamamlanan işlem ya da olumlu geri bildirim, beynimize küçük bir dopamin dozu salgılatır. Bu da kullanıcıya iyi hissettirir, markaya güven kazandırır ve davranışı tekrarlama olasılığını artırır. Yani mikro etkileşimler aslında kullanıcıyı eğiten, yönlendiren ve markaya bağlayan görünmez iplerdir.
Bu bölümde mikro etkileşimleri UX psikolojisinin temelleriyle birlikte ele alıyoruz. Kullanıcı beyninin üç katmanlı yapısından, duygusal bağ kurma süreçlerinden ve markaların bu içgörüyü nasıl kullandığından bahsediyoruz. Örneğin Duolingo’nun kuş maskotu, her doğru cevap sonrası sizi alkışladığında sadece motive etmiyor; beyninizde “başarma hissi” yaratıyor. Shopify’ın ödeme ekranındaki sade animasyonlar ya da Apple’ın “kaydırarak aç” hissi de benzer şekilde, kullanıcıya kontrol duygusu kazandırıyor.
Peki bu mikro etkileşimleri markanızda nasıl kullanabilirsiniz?
Bu bölümde paylaşacağım beş stratejiyle kullanıcı sadakatini duygusal bir bağa dönüştürebilirsiniz:
Geri bildirim döngüleri oluşturmak
Renk psikolojisinden yararlanmak
Ödül mekanizmaları ve oyunlaştırma kullanmak
Mikro animasyonları doğru zamanda devreye sokmak
Marka tutarlılığını korumak
Her bir strateji, markanın kullanıcıyla kurduğu görünmez iletişimi güçlendiriyor. Çünkü bir kullanıcı, markayı yalnızca aklıyla değil duygularıyla da hatırlar. Küçük bir ses, bir titreşim ya da bir animasyon; güven duygusunu, mutluluğu ve tatmini aynı anda tetikleyebilir. Bu da markanın akılda kalıcılığını, tavsiye edilme oranını ve dönüşüm performansını ciddi şekilde artırır.
Mikro etkileşimleri doğru kurgulayan markalar sadece kullanıcı kazanmaz, topluluk inşa eder. Kullanıcılar markanın savunucusu haline gelir. Sadakat, “indirimi bol” markalarda değil; hissettirmeyi bilen markalarda kalıcı olur.
Ben Faruk Toprak. Bu bölümde UX psikolojisinin markalar için neden bir bilimden öte bir sanat olduğunu, ve dijital pazarlamada duygusal zekânın neden artık en büyük rekabet avantajı haline geldiğini anlatıyorum.
Her tıklamanın ardında bir his, her görselin ardında bir tepki vardır.
Büyük sadakat, işte bu küçük anlarda gizlidir.
Joykek Dijital olarak kullanıcı deneyimi, reklam performansı ve dönüşüm optimizasyonu üzerine çalışıyoruz.
Markanızı “daha hissedilir” hale getirmek için bizimle joykek.com üzerinden iletişime geçebilirsiniz.
Mobil uygulama pazarında rekabet her zamankinden daha yoğun.
Günümüzde bir kullanıcı ortalama 80’den fazla uygulama indiriyor ama bunların yalnızca 9’unu düzenli olarak kullanıyor.
Veriler gösteriyor ki, yeni indirilen uygulamaların %77’si ilk hafta içinde terk ediliyor ve 7. gün retention oranı %10’un altına düşüyor.
Yani markalar milyonlarca liralık reklam bütçesiyle kazandıkları kullanıcıları sadece birkaç gün içinde kaybediyor.
Peki neden?
Neden kullanıcılar uygulamayı indiriyor, birkaç gün deneyimliyor ve sonra bir daha geri dönmüyor?
Bu sorunun cevabı yalnızca reklam stratejilerinde değil, ürün deneyiminin kendisinde gizli.
Bu bölümde, kullanıcı davranışlarını bilimsel bir gözle inceliyoruz.
Kognitif psikoloji, davranışsal ekonomi ve UX araştırmalarının verilerini birleştirerek, retention’ı etkileyen görünmez unsurları konuşacağız.
Kullanıcıların 7. günden sonra neden terk ettiğini anlamak, aslında onların ilk 7 saniyede yaşadığı deneyimi anlamaktan geçiyor.
Kullanıcıyı tutmanın yolu, yalnızca daha fazla bildirim göndermekten ibaret değil.
Onboarding akışında ne kadar adım var?
Kullanıcı ilk başarı hissini kaçıncı saniyede alıyor?
Arayüz, beynin bilişsel yükünü azaltacak kadar sade mi?
İşte tüm bu sorular, retention’ın görünmeyen anatomisini oluşturuyor.
Psikolojik olarak kullanıcı, bir uygulamayı ilk günlerde üç temel motivasyonla kullanır: merak, fayda ve ödül beklentisi.
Eğer uygulama bu üç alanda da tatmin sağlamazsa, kullanıcı zihninde bir “bırakma kararı” oluşur.
Bu karar çoğu zaman farkında olmadan alınır.
Yani kullanıcı uygulamayı silmeye bile gerek duymaz; sadece bir daha açmaz.
Bu noktada mikro etkileşimler devreye giriyor.
Küçük animasyonlar, ilerleme barları, kişisel mesajlar ya da başarı rozetleri…
Hepsi beyinde dopamin salınımını tetikleyen mikro ödüller yaratır.
Ve bu, kullanıcıyı geri döndürmenin en güçlü yollarından biridir.
Ama retention sadece nöropsikolojiyle açıklanamaz.
Veriye dayalı segmentasyon, doğru zamanda doğru ileti gönderimi de en az tasarım kadar etkilidir.
Örneğin, Day 3’te aktifliği azalan kullanıcıya kişisel bir push bildirimi gönderildiğinde dönüş oranı ortalama %34 artar.
Ya da ilk satın alma deneyimini 48 saat içinde yaşamayan kullanıcılar için oluşturulan kişisel e-posta zincirleri churn oranını %27’ye kadar düşürebilir.
Bu nedenle retention, bir pazarlama eklentisi değil, ürün stratejisinin kalbidir.
İlk dokunuştan 30. güne kadar devam eden bir yolculuktur.
Eğer markalar kullanıcıyı anlamadan “harcama artırma” refleksiyle hareket ederse, elde tutma yerine sürekli kaybetme döngüsüne girer.
Bölüm boyunca şunlara değiniyoruz:
Onboarding akışında yapılan en büyük 5 hata
UX/UI tasarımının retention üzerindeki bilişsel etkisi
Mikro etkileşimlerin duygusal bağa dönüşmesi
Day 7 düşüşünü önleyen bildirim stratejileri
Retention ölçüm metrikleri: Day 1, Day 7, Day 30 ve LTV analizi
Kullanıcı sadakatini artıran davranışsal tetikleyiciler
Ve en önemlisi, tüm bu adımların nasıl entegre edilmesi gerektiğini örneklerle anlatıyorum.
Retention’ı artırmak, yalnızca kullanıcıyı içeride tutmak değil, aynı zamanda markanın sürdürülebilir büyümesini sağlamak anlamına geliyor.
Bir kullanıcıyı kazanmak, ortalama bir markaya 8 ila 10 dolar maliyet çıkarırken, o kullanıcıyı tutmak yalnızca 1 doların altında bir yatırım gerektiriyor.
Yani retention sadece bir metrik değil, bütçesel bir stratejidir.
Bu bölümde, kullanıcı davranışlarının ardındaki psikolojiyi çözüp, markaların uygulama içi deneyimlerinde neden kayıp yaşadığını verilerle analiz ediyoruz.
Kullanıcı kazanımı bir başlangıçtır ama sadakat bir sonuçtur.
Sadakat ise planlı, ölçümlenebilir ve insana dokunan bir deneyimin ürünüdür.
Ben Faruk Toprak.
Bu bölümde, retention stratejilerini bilimsel perspektifle ele alıyor ve markaların neden 7. gün sendromuna yakalandığını derinlemesine inceliyorum.
Eğer sen de uygulamanın indirilip unutulmasını değil, her gün aktif kullanılmasını istiyorsan, bu bölümü sonuna kadar dinlemelisin.
Her gün dünyada ortalama 250 milyon mobil uygulama indiriliyor.
Ama araştırmalara göre bu uygulamaların %75’i ilk 3 gün içinde hiç açılmıyor.
Yani insanlar indiriyor… ama kullanmıyor.
Bu da markalar için hem ciddi bir bütçe kaybı hem de yanlış stratejinin açık göstergesi.
Bu bölümde mobil uygulama reklamlarının perde arkasına iniyoruz.
Google Ads, Meta ve TikTok gibi platformlarda uygulama indirme kampanyaları nasıl çalışır, neden bazı uygulamalar viral olurken diğerleri sessizce silinir, gerçekten işe yarayan stratejiler neler — hepsini detaylarıyla konuşuyoruz.
Uygulama Reklamlarının Görünmeyen Gerçekleri
Birçok işletme uygulamasını tanıtmak için “App Install” kampanyaları açıyor ama asıl hatayı tam burada yapıyor.
Çünkü mobil reklamcılıkta başarı sadece “indirme sayısı” değil, kullanıcının uygulamayı açma, kayıt olma ve işlem yapma oranıyla ölçülür.
Eğer kullanıcı sadece indirip uygulamayı hiç açmıyorsa, o kampanya görünürde başarılı ama gerçekte zarar ettiriyor.
Ben bu bölümde size kampanyaların nasıl daha akıllı çalışacağını, SDK’nin neden en kritik parça olduğunu, uygulama içi event’leri nasıl kurmanız gerektiğini ve algoritmanın gerçekten “kaliteli kullanıcı”yı nasıl öğrendiğini anlatıyorum.
Ayrıca “kayıt olma”, “sepete ekleme” veya “satın alma” gibi davranış bazlı hedeflerin, indirme odaklı kampanyalardan nasıl çok daha yüksek ROI getirdiğini örneklerle açıklıyorum.
App Store ve Play Store Optimizasyonu (ASO)
Mobil reklamcılıkta çoğu kişi sadece reklam tarafına odaklanıyor, ancak işin %40’ı aslında mağaza sayfasında kazanılıyor.
Bir kullanıcı reklamdan etkilenip uygulama sayfasına geldiğinde ilk 3 saniye içinde ikna olmalı.
İşte o an, uygulamanın ekran görüntüleri, açıklama metni ve yorumları devreye giriyor.
Bu bölümde App Store optimizasyonunun indirme oranlarına etkisini, doğru görsel seçiminin ve açıklama metinlerinin nasıl fark yarattığını konuşuyoruz.
Küçük bir ipucu: farklı ikon ve görselleri A/B test etmek bazen maliyeti %20’ye kadar düşürebiliyor.
Kampanya Stratejileri ve Hedefleme İpuçları
En hızlı indirme kampanyasını kurmak için önce doğru kampanya tipini seçmek gerekiyor.
Google Ads tarafında “App Campaigns” üç farklı hedefleme tipi sunar: Install Volume, In-App Actions ve Value Optimization.
Hangisini, ne zaman ve nasıl kullanmanız gerektiğini adım adım anlatıyorum.
Ayrıca Meta Ads ve TikTok tarafında performansı artıran video formatlarını, CTA (Call to Action) tetikleyicilerini ve kullanıcı davranışına göre farklı mesaj kurgularını paylaşıyorum.
Gerçek Kullanıcı Kazanmanın Formülü
Sadece indirme değil, kullanıcıyı elde tutmak da bir strateji işidir.
Retention rate, LTV ve ROI gibi metrikler artık her kampanyanın omurgası.
Bir uygulamanın başarısı ilk 7 gün değil, 30. gün aktif kullanıcı oranıyla ölçülür.
Bu yüzden bu bölümde sadece indirmeyi değil, sadakat yaratmayı da konuşuyoruz.
Uygulama reklamlarında yapılan en büyük 5 hatayı, doğru hedefleme stratejilerini ve veriye dayalı büyüme yaklaşımlarını örneklerle aktarıyorum.
Veri, Ölçümleme ve MMP Araçları
Kampanyalarınızı yönetirken veriyi doğru analiz etmek her şeydir.
Bu yüzden Firebase, AppsFlyer, Adjust veya Singular gibi ölçümleme araçlarının ne işe yaradığını ve neden zorunlu olduklarını detaylandırıyorum.
Bu araçlar sayesinde hangi reklam kanalının gerçekten satış getirdiğini, hangi platformun kullanıcıyı elde tuttuğunu net biçimde görebilirsiniz.
Yani “ucuz indirme” değil, değerli kullanıcı odaklı büyüme mümkün hale geliyor.
Sonuç: Gerçek Başarı Ne İndirmede Ne Bütçede, Davranışta
Bu bölüm, mobil uygulama sahipleri, reklam yöneticileri ve performans pazarlamacılar için tam anlamıyla bir rehber niteliğinde.
Reklam bütçenizi boşa harcamadan nasıl daha fazla indirme elde edeceğinizi, kullanıcı davranışlarını analiz ederek nasıl sadakat yaratabileceğinizi öğrenmek istiyorsanız bu bölümü mutlaka dinleyin.
Yapay Zeka İnsanlığı Silmeye mi Başladı SORA Gerçeği
Yapay zekanın hayatımıza getirdiği kolaylıkları konuşurken, aslında sessizce elimizden alınan bir şey var: kimliğimiz.
Artık algoritmalar bizi bizden daha iyi tanıyor. Ne izlediğimizi, neyi sevdiğimizi, hangi duyguda olduğumuzu biliyor. Ama bu süreçte biz ne kadar “biz” kalabiliyoruz?
Bu bölümde “Yapay Zeka İnsanlığı Silmeye mi Başladı SORA Gerçeği” sorusunun peşine düşüyorum.
Çünkü bugün gördüğümüz dijital dönüşüm, sadece teknolojiyle ilgili değil, insan olma halimizin yeniden tanımlanmasıyla ilgili.
Gerçek ile sanalın iç içe geçtiği bir dönemde, sosyal medyada gördüğümüz yüzlerin, seslerin, hatta karakterlerin gerçekten bir insana mı yoksa bir yapay zekaya mı ait olduğunu artık ayırt edemiyoruz.
Yapay zekâ bizi birer “veri seti”ne dönüştürdü.
Kişiliğimiz, zevklerimiz, tarzımız — hepsi ölçülebilir hale geldi.
Artık “ben kimim” sorusu yerini “algoritma beni nasıl tanımlıyor” sorusuna bırakıyor.
Kendimizi göstermek için içerik üretiyoruz ama o içerikler zamanla bizi şekillendiriyor.
Profil fotoğrafımızdan ses tonumuza kadar her detay, dijital bir kimliğin yeniden kurgulanması anlamına geliyor.
Bir de işin cinsiyetsizleşme boyutu var.
AI tarafından üretilen karakterlerin çoğu artık nötr yüz hatlarına, belirsiz ses tonlarına sahip.
Sanatta, modada, içerik üretiminde cinsiyet rolleri silikleşiyor.
Bazıları bunu kapsayıcılık olarak görüyor, ama aslında insanın eşsizliğinin kaybolmasına neden oluyor.
Yapay zekâ bizi farklı kılmıyor, birbirimize benzetiyor.
Ve tam bu dönemde, OpenAI yepyeni bir platformla karşımıza çıktı: SORA.
SORA, tamamen yapay zekalar tarafından yönetilen bir dijital evren.
İnsan yerine yapay zekâ karakterlerin içerik ürettiği, konuştuğu ve etkileşim kurduğu bir sosyal medya dünyası.
Yani burada artık “kullanıcı” değil, “yapay kimlikler” var.
Kendine ait bir avatar, ses, hikâye oluşturuyorsun — ama hepsi algoritma tarafından besleniyor.
OpenAI bunu “yaratıcılığın sınırlarını genişletmek” olarak tanımlıyor, ama aslında insan üretiminin sonuna doğru giden bir yol açıyor.
Çünkü artık gerçeklik önemini yitiriyor.
Bir videonun, bir sesin ya da bir paylaşımın arkasında bir insanın olup olmaması fark etmiyor.
SORA, yapay zekânın sadece üretim aracı değil, kültürün yeni mimarı olduğunu gösteriyor.
Gelecekte takip ettiğimiz hesapların arkasında kim olduğunu bile bilmeyeceğiz.
Ama belki de artık bu kimseyi ilgilendirmeyecek.
Çünkü algoritmalar için önemli olan “kimin konuştuğu” değil, “kimin etkileşim aldığı.”
Peki insanlık bu denklemde nerede duruyor?
Yapay zekâ bizi silmeye mi başladı, yoksa biz mi kendi kimliğimizi teslim ediyoruz?
Gerçek soru bu.
Ben Faruk Toprak.
Bu bölümde yapay zekânın insan kimliğini nasıl dönüştürdüğünü, bizi nasıl kimliksizleştirdiğini ve OpenAI’ın SORA platformuyla başlayan yeni dijital kimlik çağını konuşuyoruz.
Unutma, algoritmalar seni taklit edebilir ama kendin olma halini asla kopyalayamaz. Beni Instagram'dan takip etmek için tıklayın @frktprk.
Müşteri Deneyiminde Kişiselleştirme ve Yapay Zeka
Müşteri deneyimi artık sadece bir hizmet kalitesi konusu değil, markaların rekabet avantajı yaratmak için en güçlü silahlarından biri. Dijital pazarlamanın hızla değişen dünyasında kişiselleştirme, müşteri ile marka arasındaki bağı güçlendirmenin en etkili yollarından biri haline geldi. Peki bu kişiselleştirmeyi mümkün kılan teknoloji ne? Tabii ki yapay zeka.
Kişiselleştirme Neden Bu Kadar Önemli
Her müşteri markalardan kendisini özel hissettirmesini bekliyor. Tek tip mesajlar, herkese aynı e-mail ya da reklam gönderimleri artık işe yaramıyor. Bunun yerine her bir müşterinin davranışlarını, tercihlerini ve ihtiyaçlarını analiz ederek ona en uygun içerikleri sunmak gerekiyor.
Yapay Zeka ile Davranış Analizi
Yapay zeka, müşterilerin bıraktığı dijital izleri analiz ederek hangi ürünlere ilgi gösterdiğini, hangi içeriklerde daha fazla vakit geçirdiğini ya da hangi dönemde alışveriş yapma ihtimalinin yüksek olduğunu tahmin edebiliyor. Bu sayede markalar, tam da doğru zamanda doğru tekliflerle müşterilerinin karşısına çıkabiliyor.
Dinamik ve Kişiye Özel İçerikler
Bugün e-postalar, web siteleri ve mobil uygulamalar, yapay zekanın desteğiyle kişiye özel hale getirilebiliyor. Amazon’un öneri motoru, Netflix’in içerik tavsiyeleri ya da Spotify’ın haftalık keşif listeleri bu teknolojinin en bilinen örnekleri. Her müşteri kendisine özel bir deneyim yaşadığı için markayla olan bağı güçleniyor.
Chatbotlar ve 7/24 Destek
Müşteri hizmetlerinde yapay zeka destekli chatbotlar, kişiselleştirmenin önemli bir parçası. Artık sadece hızlı cevap veren basit botlar değil, müşteriyi tanıyan, geçmiş konuşmaları hatırlayan ve ihtiyaca göre yönlendirme yapan akıllı asistanlardan bahsediyoruz. Bu hem maliyetleri düşürüyor hem de müşteri memnuniyetini artırıyor.
Öngörüsel Pazarlama Stratejileri
Yapay zekanın en güçlü özelliklerinden biri, sadece mevcut verileri değil, gelecekteki davranışları da tahmin etmesi. Bir bankanın hangi müşterisinin hangi dönemde krediye ihtiyaç duyacağını öngörmesi ya da bir e-ticaret sitesinin hangi bölgede hangi ürünün daha çok satılacağını önceden bilmesi mümkün hale geliyor.
Gerçek Hayattan Örnekler
Starbucks, mobil uygulaması üzerinden kişiye özel kampanyalar sunuyor ve bu sayede satışlarını ciddi oranda artırıyor. Sephora, yapay zeka destekli yüz analiziyle müşterilere uygun ürünler öneriyor. Netflix ise sadece içerik önerisi yapmakla kalmıyor, hangi saatte hangi içeriğin sunulması gerektiğini dahi belirliyor.
Veri Güvenliği ve Etik Konular
Kişiselleştirme için toplanan verilerin güvenliği büyük önem taşıyor. Müşteriler, markaların şeffaf olmasını ve verilerinin etik kurallara uygun şekilde kullanılmasını bekliyor. Güven sağlanmadığı takdirde kişiselleştirme fayda yerine zarar verebilir.
Sonuç
Kişiselleştirme artık lüks değil, markaların ayakta kalabilmesi için zorunlu bir strateji. Yapay zeka ise bu stratejiyi daha ölçeklenebilir, daha verimli ve daha etkili hale getiriyor. Gelecekte müşteriler markalara değil, markalar müşterilere uyum sağlayacak ve bu dönüşümde yapay zekanın rolü çok daha kritik olacak.
LinkedIn’de B2B Pazarlamanın Altın Çağı
B2B pazarlama dünyasında yepyeni bir dönem başladı ve bu dönemin adı LinkedIn! Artık şirketlerin yeni müşteri bulmak, karar vericilere ulaşmak, marka bilinirliğini artırmak ve güven kazanmak için tercih ettiği ilk mecra LinkedIn oldu. Peki bu neden böyle? Ve bu platformda gerçekten neler yaparak rakiplerinden bir adım öne geçebilirsin? İşte bu bölümde hepsini konuşuyoruz.
Bu bölümde sana LinkedIn’de B2B pazarlamanın neden altın çağını yaşadığını anlatıyorum. LinkedIn’in 1 milyarı aşan kullanıcı sayısı, içerik algoritmasının profesyonel içerikleri öne çıkarması, lead generation formlarının gücü ve account-based marketing fırsatları ile nasıl büyük bir fark yarattığını detaylarıyla öğreneceksin. Özellikle B2B karar alıcılarının LinkedIn’de aktif olduğunu düşünürsen, bu platformda varlık göstermek artık sadece bir seçenek değil, tam anlamıyla bir zorunluluk.
Peki içerik tarafında ne yapılmalı? Hikaye anlatımıyla şirketinin başarılarını paylaşmak, thought leadership oluşturmak, eğitim içerikleriyle uzmanlığını göstermek, veri odaklı paylaşımlar yaparak güven kazanmak ve çalışanlarını işin içine katarak daha güçlü bir görünürlük elde etmek… Tüm bu stratejilerin LinkedIn’de nasıl bir etki yarattığını örneklerle aktarıyorum.
Reklam tarafında ise LinkedIn’in sunduğu en büyük avantajlardan biri lead gen formları. Tek tıkla doldurulabilen formlar sayesinde sıcak lead’ler toplamak mümkün. Bunun yanında web sitesi ziyaretçilerini yeniden hedefleme, spesifik şirketlere yönelik account-based marketing kampanyaları ve doğrudan karar vericilerin inbox’ına düşen conversation ads gibi güçlü araçlar da işin içine giriyor. Bölümde bu reklam formatlarını nasıl kurgulaman gerektiğini ve hangi durumlarda daha yüksek dönüşüm elde edebileceğini de bulacaksın.
Ayrıca sadece teknik anlatımla kalmıyor, gerçek senaryolara da değiniyorum:
SaaS firmalarının webinar kayıtlarını LinkedIn üzerinden nasıl yüzlerce nitelikli müşteri adayına dönüştürdüğünü,
Endüstriyel ürün satan şirketlerin global distribütörlere LinkedIn reklamlarıyla nasıl ulaştığını,
Danışmanlık firmalarının thought leadership içerikleriyle nasıl güven kazanıp müşteri portföyünü büyüttüğünü dinleyeceksin.
Bu bölümün sonunda LinkedIn’de B2B pazarlamanın sana nasıl yeni kapılar açabileceğini çok daha net göreceksin. Artık sadece reklam çıkmak değil, içerik üretmek, insanlarla bağ kurmak, güven kazanmak ve en önemlisi doğru kitleye ulaşmak gerekiyor. LinkedIn’in B2B pazarlama için altın çağı daha yeni başlıyor, bu fırsatı yakalayan şirketler önümüzdeki yıllarda ciddi bir fark yaratacak.
Eğer B2B pazarlama alanında yeni stratejiler arıyorsan, müşterilerine ulaşmakta zorlanıyorsan veya LinkedIn’de içerik üretmek konusunda nereden başlaman gerektiğini bilmiyorsan, bu bölüm tam sana göre. Hazırsan gel, LinkedIn’de B2B pazarlamanın altın çağına birlikte adım atalım.
2025 Sonbaharında Dijital Reklam Trendleri Neleri Değiştirecek?
2025 sonbaharıyla birlikte dijital reklam dünyası yepyeni bir döneme giriyor. Yapay zeka destekli kampanya optimizasyonlarından çerezsiz dünyaya geçişe, dikey video içeriklerden mikro-influencer iş birliklerine kadar markaları bekleyen büyük bir dönüşüm var. Bu bölümde, sonbahar sezonuna hazırlanırken öne çıkacak dijital reklam trendlerini derinlemesine ele alıyorum.
Yapay zekanın reklam metinlerini, görsellerini ve hedeflemeyi nasıl dönüştürdüğünü, dinamik ve kişiselleştirilmiş reklam deneyimlerinin satışlara nasıl katkı sağladığını, sesli arama ve podcast reklamlarının neden yükselişte olduğunu konuşuyoruz. Google’ın 3rd party çerezleri tamamen kaldırmasıyla birlikte markaların nasıl first-party data toplaması gerektiğine, CRM entegrasyonlarının önemine ve kullanıcı verisi yönetiminde şeffaflığın neden kritik hale geldiğine değiniyoruz.
2025 sonbaharının en büyük sürprizlerinden biri de video reklamların geleceği. TikTok, Instagram Reels ve YouTube Shorts’un yön verdiği 9:16 dikey video formatı artık tüm platformlarda ana akım haline geldi. Tüketicilerin samimi, hızlı ve gerçekçi içeriklere verdiği tepki, markaları daha doğal reklam stratejileri geliştirmeye zorluyor. Aynı zamanda etkileşimli ve alışverişe yönlendiren reklam modelleri — örneğin canlı yayın üzerinden alışveriş, AR ile ürün deneme deneyimleri veya QR kod entegreli kampanyalar — e-ticaret tarafında devrim yaratıyor.
Mikro-influencer iş birlikleri de sonbaharın dikkat çeken trendlerinden biri. Büyük kitlelere ulaşan makro influencer’ların yerini, topluluklarıyla güçlü bağ kuran ve yüksek etkileşim sağlayan mikro influencer’lar alıyor. Özellikle moda, teknoloji, kozmetik ve yerel işletmeler için bu iş birlikleri daha organik ve sürdürülebilir sonuçlar doğuruyor.
Bir diğer öne çıkan başlık ise artırılmış gerçeklik (AR) ve metaverse deneyimleri. Tüketiciler ürünleri satın almadan önce sanal ortamda deneyimlemek istiyor. Sonbaharda markaların, kullanıcıların evinden çıkmadan ürünleri test edebileceği AR çözümlerine daha fazla yatırım yapacağını göreceğiz.
Performans pazarlamasında ölçümleme yöntemleri de ciddi bir dönüşüm içinde. Çerezsiz dünyada incrementality testleri, Marketing Mix Modeling (MMM) ve platform içi dönüşüm API’leri markaların reklam etkinliğini anlamasında kritik hale geliyor. Türkiye’deki markalar için Meta Conversion API ve Google Ads Enhanced Conversions geçişleri önümüzdeki aylarda gündemin üst sıralarında olacak.
Ve son olarak sonbaharın ruhuna uygun bir trend: duygusal hikaye anlatımı. İnsanlar sadece indirim veya satış mesajı görmek istemiyor. Onlarla empati kuran, sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk projelerine yer veren markalar, daha güçlü bir marka bağlılığı oluşturacak. Bu, özellikle yıl sonuna doğru yapılacak kampanyalarda tüketici tercihlerini doğrudan etkileyecek.
Kısacası 2025 sonbaharı dijital reklamlarda akıllı teknolojilerin, kişiselleştirilmiş deneyimlerin ve güvene dayalı pazarlamanın yılı olacak. Rekabetin bu kadar yoğun olduğu bir dönemde öne çıkmak isteyen markaların bu trendlere hızla uyum sağlaması gerekiyor.
Bu bölümde sizlere sadece trendleri anlatmıyorum, aynı zamanda bu değişimlere nasıl hazırlanabileceğinizi, markanızı geleceğe taşıyacak hangi stratejilere odaklanmanız gerektiğini de paylaşıyorum.
Türkiye’de Dijital Pazarlama Podcasti’nin bu bölümünü dinleyerek hem 2025 sonbaharındaki reklam dünyasına yön veren dinamikleri öğrenecek hem de kendi kampanyalarınızı daha güçlü kılacak fikirler bulacaksınız.
Ben Faruk Toprak. Eğer bu bölümden ilham aldıysanız, podcasti takip etmeyi unutmayın. Görüş ve sorularınız için bana faruk@joykek.com üzerinden ya da Instagram’da @frktprk hesabımdan ulaşabilirsiniz.
Yaz Bitti, Tüketici Geri Döndü! Peki Markanız Bu Dönüşe Hazır mı?
Bu bölümde, yaz tatilinin rehavetini geride bırakıp Eylül ayıyla birlikte yeniden alışveriş moduna giren tüketicilere nasıl etkili şekilde ulaşabileceğinizi detaylıca konuşuyoruz.
Yaz boyunca pek çok sektörde düşen satışlar, Eylül’le birlikte yeniden canlanma potansiyeli taşıyor. Tatilden dönen, okul ve iş düzenine yeniden adapte olan tüketiciler için doğru zamanda, doğru mesajlarla harekete geçmek kritik. Eğer sen de bu dönemi sadece bir geçiş süreci değil, bir büyüme fırsatı olarak değerlendirmek istiyorsan bu bölüm tam sana göre!
Bölümde Neler Konuşuyoruz?
Tatil Sonrası Tüketici Psikolojisi:
Yeniden başlangıç hissi, ertelenen ihtiyaçlar ve motivasyon arayışı Eylül ayının davranış kodlarını belirliyor. Tüketiciler yaz boyunca alışverişi ertelemiş olabilir; şimdi doğru tetikleyicilerle harekete geçirme zamanı.
Kampanya Teması Önerileri:
İndirim değil, dönüş mesajı ver!
“Okula Dönüş”, “Ofise Merhaba”, “Yazdan Sonra Yenilen” gibi kampanya başlıklarıyla mevsimsel farkındalık yarat.
E-Posta ve WhatsApp Geri Dönüş Stratejileri:
Sessiz kalan kullanıcı listeni yeniden aktifleştirmek için özel otomasyonlar, kişiselleştirilmiş kampanyalar ve dikkat çekici mesajlaşmalarla satışları hızlandırmanın yolları.
Mikro Influencer İşbirlikleriyle Organik Dönüş:
Yeni sezon favorilerini tanıtan içeriklerle hem güven kazan, hem de görünürlüğünü artır. Reels ve TikTok içerikleriyle dönüşü enerjik bir şekilde karşıla!
Hediye ve Sadakat Kampanyaları:
Sepet üstü sürprizler, Eylül’e özel sadakat programları, geri dönen müşteriye özel avantajlar…
Duygusal bağlılık kur ve Eylül’ü sadakat kazanım ayına çevir.
Google ve Meta Reklam Stratejileri:
Sezonluk aramalara yönelik Google kampanyaları nasıl kurgulanmalı?
Tatil sonrası remarketing nasıl yapılmalı?
Meta Ads’te hangi reklam formatları daha çok işe yarıyor?
Web Sitesi ve UX Güncellemeleri:
Yaz temalı slider’lardan kurtul, yeni sezona uygun mesajlarla kullanıcıyı yakala.
Chatbot, popup ve banner’larını mevsime göre güncelle, ziyaretçiyi Eylül havasına sok.
Bu Bölüm Kimler İçin?
E-ticaret yöneticileri
Pazarlama profesyonelleri
Girişimciler
Kampanya planlaması yapan markalar
Performans reklamları yöneten ajanslar
Müşteri sadakati ve geri kazanımı üzerine çalışan CRM uzmanları
Her sezon bir fırsattır. Ama mevsimsel dönüşler, doğru okunursa markaları rakiplerinden birkaç adım öne taşıyabilir.
Bu bölümü dinledikten sonra sen de markana özel bir “Dönüşüm Planı” oluşturabileceksin.
🎧 Hazırsan kulaklığını tak ve Eylül’ün pazarlama potansiyelini birlikte keşfedelim!
Her bölümde olduğu gibi, bu podcastte de sana ilham vermek, stratejik bakış açısı kazandırmak ve dijital pazarlamada elini güçlendirmek için buradayım.
Soruların, danışmanlık ihtiyaçların ya da önerilerin olursa faruk@joykek.com adresinden bana ulaşabilir veya @frktprk Instagram hesabımdan DM gönderebilirsin.
Türkiye’de dijital pazarlamanın nabzını tutmak için beni takip etmeyi unutma.
Yeni sezona güçlü giriyoruz, sende varsın değil mi?
Eylül ayı, her yıl olduğu gibi markalar için önemli bir dönüm noktasıdır. Yaz mevsiminin rehavetinden çıkan tüketiciler, yeni bir döneme hazırlanırken alışveriş davranışları da hızla değişir. Özellikle okul sezonunun açılması, yalnızca kırtasiye ve eğitim sektörü değil; giyimden teknolojiye, gıdadan hizmet sektörüne kadar birçok alanı doğrudan etkiler.
Peki bu dönemde dijital reklam stratejileri nasıl şekillenmeli? Markalar, tüketicilerin zihnindeki “yeniden başlama” algısını nasıl kullanmalı? Hangi platformlarda nasıl kampanyalar düzenlenmeli? Bu yazıda Eylül ayında markaların uygulaması gereken etkili reklam stratejilerini detaylı bir şekilde ele alıyoruz.
Tüketici Psikolojisi: Eylül Yeni Bir Başlangıçtır
Tatil biter, düzen başlar. İnsanlar işlerine döner, çocuklar okula gider, evlerde ve hayatlarda yeniden bir rutin oturtulmaya çalışılır. Bu değişim hali, tüketici davranışlarını da doğrudan etkiler.
Bu nedenle Eylül ayı, sadece ürün odaklı değil; duygu odaklı kampanyaların da yapılması gereken bir dönemdir.
“Okula dönüş” teması üzerinden ilerleyen kampanyalarda annelere güven veren mesajlar, gençleri motive eden içerikler ve hayatı kolaylaştıran çözümler öne çıkarılmalıdır. Artık sadece fiyat odaklı değil, aynı zamanda “değer odaklı” kampanyalarla dikkat çekmek mümkün.
Hangi Sektör Ne Yapmalı?
Eylül ayında her sektörün odaklanması gereken farklı stratejiler bulunur. İşte başlıca sektörler için öne çıkan reklam önerileri:
Eğitim ve Kırtasiye Sektörü
Bu sektör Eylül döneminin en sıcak sektörlerinden biridir.
• Google Ads’te ürün gruplarına özel anahtar kelime çalışmaları yapılmalı. Örneğin “ilkokul çantası”, “ilk okul kalem seti”, “kız çocuk defteri” gibi detaylı terimler hedeflenmeli.
• Meta Ads’te carousel reklamlarla ürün setleri tanıtılmalı.
• Retargeting kampanyaları, sepeti terk eden kullanıcıları yeniden yakalamak için kritik rol oynar.
Moda ve Ayakkabı Sektörü
Okula dönen gençler ve ebeveynler, yeni kıyafet ve ayakkabılarla sezona başlamak ister.
• Instagram Reels içerikleri ile “okula dönüş kombini” gibi yaratıcı kurgular sunulmalı.
• WhatsApp sipariş özelliği ve hızlı kargo vurgusu, anneler gibi pratik alışverişi tercih eden grupları yakalamada etkili olur.
• Influencer kampanyalarıyla “Yeni Sezon Trendi” algısı oluşturulabilir.
Teknoloji Ürünleri (Tablet, Laptop, Kulaklık)
Üniversite öğrencileri başta olmak üzere birçok kişi bu dönemde teknolojik ürünlere yönelir.
• Funnel stratejisi uygulanmalı:
• İlk dokunuş için YouTube reklamı,
• Ardından Meta’da ürünle bağ kuran yaratıcı içerikler,
• Son olarak Google Ads ve remarketing e-postaları.
• Ürün karşılaştırmaları ve ödeme kolaylıkları öne çıkarılmalıdır.
Gıda ve Market Sektörü
Beslenme çantası, kahvaltılık ürünler ve okul öncesi atıştırmalıklar büyük talep görür.
• “1 dakikada sağlıklı beslenme kutusu” gibi kısa TikTok videoları çok yüksek etkileşim getirir.
• Google Display ağı üzerinden ebeveyn odaklı bloglara reklam çıkılması faydalı olur.
• “Haftalık market listesi” gibi içerikler hem bloglarda hem de e-posta pazarlamasında kullanılabilir.
Medya Planlaması: Bütçe Nasıl Dağıtılmalı?
Eylül döneminde sadece reklam yayınlamak değil, reklam bütçesini doğru şekilde medya kanalları arasında dağıtmak da kritik önemdedir.
1. Awareness (Farkındalık) – %40 Bütçe
• YouTube, Instagram Reels, TikTok içerikleri
• Marka bilinirliği ve hatırlanma oranını artırmak için
2. Consideration (Değerlendirme) – %30 Bütçe
• E-posta kampanyaları, yeniden hedefleme
• Ürün karşılaştırmaları, fırsat hatırlatmaları
3. Conversion (Satış) – %30 Bütçe
• Google Arama Ağı, WhatsApp CTA’lı kampanyalar
• “Sınırlı stok”, “Son gün” gibi tetikleyici metinler
İçerik Üretimi: Kampanya Değil, Hikâye Anlatımı
Eylül ayında içerik üretimi de kampanya kadar önemlidir. Tüketiciler, klasik kampanya görselleri yerine hikâye anlatımı içeren, fayda odaklı içerikler görmek ister.
Instagram'da takip et daha fazla içerik fırsatını yakala @frktprk
Pazarlama Psikolojisinin Derinlerine Hoş Geldin
Pazarlama dünyasında başarı artık yalnızca ürünü anlatmakla değil, tüketicinin zihnine dokunmakla mümkün. Bu bölümde seninle birlikte, pazarlama metinlerinde kullanılan kelimelerin insan psikolojisi üzerindeki etkisini konuşacağız. Neden bazı kelimeler satışları patlatırken, diğerleri sıradan kalıyor? İşte bu bölümde bunun şifrelerini çözüyoruz.
Kelimenin Gücü: Beynimiz Nasıl Tepki Veriyor?
İnsan beyni bir kelimeyi gördüğünde sadece anlamını değil, o kelimenin oluşturduğu duyguyu da işler. Pazarlama metinlerinde kullanılan bazı kelimeler, doğrudan beynin karar alma merkezlerine sinyal gönderir. Bu sinyaller ya “satın al” dedirtir ya da “boşver” dedirtir.
Kelimeler, özellikle duygulara hitap eden tetikleyicilerle birleştiğinde zihinsel kısa yollar oluşturur. Bu kısa yollar müşteriyi ikna etmenin temelidir. Örneğin “şimdi”, “garantili”, “ücretsiz”, “senin için” gibi ifadeler zihinde “hemen harekete geç” komutunu uyandırır.
En Güçlü Psikolojik Tetikleyiciler ve Örnek Kullanımlar
Şimdi – Aciliyet oluşturur.
Örnek: “Şimdi sipariş ver, yarın kapında!”
Ücretsiz – Risk algısını düşürür.
Örnek: “Ücretsiz kargo ile fırsatı kaçırma.”
Senin için – Kişiselleştirme gücü taşır.
Örnek: “Bu kampanya sadece senin için hazırlandı.”
Tükeniyor – Kıtlık psikolojisini tetikler.
Örnek: “Son 3 ürün kaldı.”
Garanti – Güven inşa eder.
Örnek: “30 gün içinde koşulsuz iade garantisi.”
Bilimsel olarak kanıtlanmış – İkna gücü yüksek.
Örnek: “Etkinliği bilimsel olarak kanıtlandı.”
Kelimeler Nerelerde Kullanılmalı?
Başlıklar: Dikkat çekmek için ilk temas noktası.
Butonlar: Dönüşüm oranını doğrudan etkiler.
Ürün açıklamaları: Güven oluşturmak için ideal alan.
E-posta konu satırları: Açılma oranını artırır.
Kampanya içerikleri: Harekete geçirme noktasında etkili.
Duygusal Tetikleyicilerle Satışları Artırmak
Pazarlama metinlerinde duygusal tetikleyiciler ile mantıksal açıklamaları birleştirmek en etkili formüldür. Örneğin bir ürünün ekonomik olduğunu söylemek yerine “sana özel indirim” demek çok daha duygusal bir bağ kurar.
Unutma, insanlar duygusal olarak karar verir, mantıkla bunu haklı çıkarır. Metinlerini buna göre tasarla.
FOMO Etkisi ve Kıtlık Psikolojisi
Fear of Missing Out yani FOMO etkisi, özellikle genç kitlelerde çok güçlüdür. “Kaçırma”, “Sadece bugün” gibi ifadeler, bu psikolojik açığı hedef alır.
Aynı zamanda kıtlık psikolojisiyle birleştiğinde bu ifadeler insanların kararlarını hızlandırır. Çünkü beyin, sınırlı olanın daha değerli olduğunu düşünür.
A/B Testlerle En Etkili Kelimeleri Bulmak
Aynı ürünü farklı kelimelerle sunarak test etmek, hangi kelimenin daha fazla satış getirdiğini bulmanın en pratik yoludur.
Örnek:
A versiyonu: “Ücretsiz kargo ile şimdi al”
B versiyonu: “Senin için kargo bizden”
Hangisi daha çok dönüşüm getiriyor? Test et, veriye göre ilerle.
Yapay Zeka ile Tetikleyici Kelimeleri Bulmak
Günümüzde GPT gibi yapay zeka modelleri, hangi kelimelerin hangi demografide daha etkili olduğunu tespit etmekte kullanılıyor. Özellikle reklam kampanyalarında kullanılan tetikleyici kelimeleri optimize etmek için güçlü bir yöntem.
Bu Kelimeler Her Sektörde Geçerli mi?
Cevap: Hayır.
Bazı sektörlerde farklı tetikleyiciler çalışır. Örneğin sağlık sektöründe “güven” ve “bilim” kelimeleri daha etkiliyken, moda sektöründe “şimdi”, “trend” ve “senin tarzın” gibi ifadeler ön plana çıkar.
Bu nedenle hedef kitleni iyi analiz et ve o kitlenin karar mekanizmasına uygun kelimeler kullan.
Psikolojik Tetikleyicileri Kullanırken Dikkat Etmen Gerekenler
Aşırıya kaçma, metni yapaylaştırma.
Gerçek dışı vaatlerde bulunma.
Kelimelerin anlamıyla uyumlu içerik sun.
Tekrar eden ifadelerden kaçın.
Organik hissettiren, insana dokunan cümleler kur.
Pazarlama, sadece strateji değil aynı zamanda dil sanatıdır.
Bu bölümde öğrendiğin tetikleyicileri hemen kendi işinde denemeye başla.
Ve unutma:
Doğru kelime, doğru duygu, doğru anda satışa dönüşür.
Renkler Neden Sadece Bir Görsel Tercih Değil, Bir Strateji?
Renkler hayatımızın her alanında bize bir şeyler fısıldar. Duygularımızı tetikler, kararlarımızı etkiler, güven verir ya da heyecanlandırır. Bu yüzden bir markanın rengi asla tesadüf olamaz. Bu bölümde, renklerin insan psikolojisi üzerindeki etkisinden başlayarak markaların neden ve nasıl bu kadar dikkatli şekilde renk stratejisi oluşturduğunu detaylıca konuşacağız.
Renklerin İnsan Psikolojisi Üzerindeki Etkisi
Kırmızı neden iştah açar? Mavi neden güven verir? Yeşil neden huzurla eşleştirilir? Sarı neden dikkat çeker ama aynı zamanda neden rahatsız edici olabilir? Bu soruların yanıtı beynimizin derinliklerinde yatıyor. Renkler, bilinçaltımızla iletişim kuran en güçlü araçlardan biridir. Bu yüzden pazarlamada kullanıldığında, müşterinin karar verme sürecini doğrudan etkiler.
Markaların Renk Seçimindeki Stratejik Kararlar
Coca-Cola’nın kırmızısı, Facebook’un mavisi, Starbucks’ın yeşili… Bunlar sadece estetik tercihler değil, marka kimliğiyle bütünleşmiş bilinçli seçimler. Bu bölümde, dünyaca ünlü markaların neden bu renklere yatırım yaptığını, bu renklerin markaya kattığı değerleri ve tüketiciyle kurduğu bağı detaylı örneklerle ele alıyoruz.
Hedef Kitleye Göre Renklerin Anlamı Nasıl Değişir?
Bir genç için canlı renkler heyecan vericiyken, bir profesyonel için koyu renkler daha güven verici olabilir. Kadın-erkek, yaş grubu, kültürel arka plan gibi demografik değişkenler renk algısını tamamen değiştirebilir. Bu yüzden renk seçerken sadece “güzel duruyor” demek büyük bir hata olur. Doğru renk, doğru kitleyle duygusal bağ kurar.
Duygulara Dokunan Renk Stratejileri Nasıl Oluşturulur?
Markanızın ruhunu, değerlerini ve vizyonunu yansıtan renkler seçmek, doğru bir iletişim kurmanın ilk adımıdır. Bu bölümde, sıfırdan bir marka yaratırken renk paletinin nasıl seçilmesi gerektiğini, mevcut bir markada nasıl dönüşüm yapılabileceğini ve sektörel farklılıklara göre hangi renklerin öne çıktığını anlatıyorum.
Dönüşüm Odaklı Renk Kullanımı: Sadece Güzel Olması Yetmez
Dijital pazarlamada renk, dönüşüm oranlarını doğrudan etkiler. Özellikle CTA butonlarında kırmızı, turuncu gibi dikkat çekici renkler dönüşümü artırırken; arka plan uyumu, kontrast kullanımı gibi detaylar da önemlidir. Bu bölümde A/B test örnekleriyle hangi sektör için hangi renk daha fazla dönüşüm getirmiş inceliyoruz.
Kültürel Farklılıklar: Aynı Renk Her Yerde Aynı Etkiyi Yaratmaz
Batı’da beyaz saflığı, doğu kültürlerinde yas’ı temsil edebilir. Bu yüzden global markalar, renk stratejilerini her ülke için yeniden düzenlemek zorundadır. Özellikle e-ihracat yapan markalar için kültürel renk kodlarını bilmek kritik önemdedir.
Sonuç: Marka Kimliğinin Görsel Temsilcisi Renklerdir
Bu podcast bölümüyle birlikte, marka yaratımında ve dijital pazarlama stratejilerinde renklerin neden bu kadar önemli olduğunu ve nasıl daha bilinçli kullanılabileceğini kapsamlı bir şekilde öğrenmiş olacaksın.
Bölümü Beğendiysen…
Daha fazla içerik için joykek.com’u ziyaret edebilir, Instagram’da @frktprk hesabımdan beni takip edebilirsin.
Sormak istediklerin varsa faruk@joykek.com üzerinden bana ulaşabilirsin.
Ve unutma, renkleri doğru kullanan markalar sadece dikkat çekmekle kalmaz, zihinde de kalıcı olur.
Yeni müşteri kazanmak mı, yoksa mevcut müşteriyi elde tutmak mı daha değerli?
Bugünkü bölümümüzde dijital pazarlama dünyasında sıkça gözden kaçan ama aslında en yüksek yatırım geri dönüşünü (ROI) sağlayan bir stratejiyi masaya yatırıyoruz: Retention Marketing, yani müşteri tutundurma stratejileri. Reklam bütçenizin büyük bir kısmını yeni müşteri çekmeye harcıyorsanız, belki de en büyük kazanç fırsatınızı göz ardı ediyor olabilirsiniz.
Retention neden bu kadar kritik?
Yeni bir müşteri kazanmanın maliyeti, mevcut müşteriyi elde tutmaktan ortalama 5 ila 25 kat daha fazladır. Buna rağmen pek çok marka, sadık müşterilerine ikinci, üçüncü hatta dördüncü alışverişi yaptıracak sistemleri kurmakta geç kalıyor. Oysa küçük bir e-posta otomasyonu, bir kişisel kampanya önerisi ya da satış sonrası destek, müşteri memnuniyetini zirveye çıkarabilir.
Sadık müşteri, en büyük reklamcınız olabilir
Bugün konuşacağımız stratejiler sadece tekrar satış oranlarını artırmakla kalmaz, aynı zamanda markanızın çevresinde bir topluluk oluşturur. Sadık müşteriler size sadece tekrar satış getirmez, aynı zamanda sizi arkadaş çevrelerine tavsiye eder, sosyal medyada markanızı savunur ve kriz anlarında bile sizi terk etmezler.
Pazarlama stratejinizi tersine çevirin
Bu bölümde yeni müşteri kazanımına değil, elinizdekini elde tutmaya odaklanacağız. Özellikle dijital platformlar, CRM sistemleri, e-posta ve WhatsApp otomasyonları, sadakat kampanyaları gibi taktiklerle müşteriyi nasıl markaya bağlı kılabileceğinizi örneklerle açıklıyorum.
İşletmeniz için örnek senaryolar
Bir doğal taş mağazası için hazırladığımız müşteri segmentasyon sisteminin 3 ayda nasıl %37 daha fazla sipariş getirdiğini
Shopify’da kurulan bir sadakat programının geri dönüşüm oranlarını nasıl 2 katına çıkardığını
Kommo CRM’de otomatikleştirilen satış sonrası destek süreçlerinin müşteri puanlamalarını nasıl yükselttiğini
Ve en önemlisi, bu adımları nasıl siz de kurabilirsiniz… hepsini detaylıca anlattım.
Kullanacağımız stratejiler arasında neler var?
Kişiselleştirme ve segmentasyonun gücü
Otomatik e-posta serileri ve hatırlatma sistemleri
Satış sonrası müşteri desteği
Sadakat ve ödül programları
Müşteri yaşam boyu değeri (CLV) analizleri
Churn rate’i düşürmenin yolları
Kendi retention sistemini kurmak isteyenler için rehber
Bu bölümde teoriden çok pratiğe odaklanıyorum. Anlattığım yöntemleri Kommo CRM, HubSpot, Shopify veya diğer platformlarda birebir uygulayabilir, hemen sonuç almaya başlayabilirsiniz. Ayrıca kendi stratejisini kurmak isteyenlere özel ipuçları da bölümün sonunda yer alıyor.
Sonuç: Sürdürülebilirlik yeni müşteride değil, mevcutta saklı
Kısa vadeli kazançlar için müşteri çekmek elbette önemli. Ancak gerçek büyüme, sadık müşteri ile gelir yaratmakta. Bu podcast bölümü, uzun vadeli marka inşası ve kârlılık için size sağlam bir yol haritası sunacak.
En güncel bölüm ve paylaşımlar için podcastimi Spotify ve YouTube'da takip etmeyi unutmayın.
Yaz Geldi, Dönüşümler Durdu mu? Tatil Sezonunda İşler Durmaz, Strateji Değişir!
Yaz ayları birçok marka için kabus gibi geçebilir. Reklamlara harcanan bütçeler aynı kalır ama tıklamalar düşer, dönüşümler yavaşlar. Tatil sezonu insanların modunu değiştirirken, iş dünyasının ritmini de etkiler. Bu bölümde seninle birlikte bu süreci fırsata dönüştürmenin yollarını keşfedeceğiz.
Tatil Modu ve Tüketici Psikolojisi
Tüketicilerin yaz aylarında davranışları değişir. Alışveriş kararları ertelenir, ilgi dağılır, dikkat süresi kısalır. Ancak bu, alışveriş yapılmadığı anlamına gelmez. Sadece karar süreci uzar ve temas sayısı artar. Bu yüzden yaz döneminde pazarlama stratejilerinde “sabır” ve “esneklik” çok önemlidir.
Yaz Aylarının En Büyük Tehlikesi: Görünmez Olmak
Markalar bu dönemde ya bütçesini kısmaya ya da tamamen sessizliğe gömülmeye meyilli olur. Oysa bu dönemde reklam vermeyi bırakmak, görünürlüğünüzü kaybetmek anlamına gelir. Kullanıcılar yaz sonrasında markanızı hatırlamayabilir. Bu yüzden az ama sürekli bir görünürlük şart.
Veri ile Sezonu Okumak: Dönüşümün Kodları
Yaz dönemini doğru okumak için geçmiş yıl verilerine bakın:
En çok hangi ürünler ilgi görmüş?
Mobil mi desktop mı daha baskın?
Hangi yaş grubu daha aktif?
Bu verilerle yeni kampanyalarınızı daha verimli bir şekilde planlayabilirsiniz.
Yazın En Etkili Kampanyaları Nasıl Olmalı?
Tatildeki kullanıcıları yakalamak istiyorsan, içeriklerin ve kampanyaların da “tatil modunda” olmalı:
Görsel ağırlıklı içerikler
Esprili, hafif mesajlar
Yaz temalı kreatifler
Mobil uyumlu kampanyalar
Mini hediye çekilişleri ya da sezonluk indirimler
Kanal Bazlı Stratejiler: Meta, Google Ads ve E-Posta
Meta Reklamları:
Story ve Reels içeriklerle kullanıcıları eğlendirirken markanı da göster. Yüksek kaliteli kısa videolar, anketler, hızlı aksiyon çağrısı içeren reklamlar yazın en çok iş gören formatlar arasında.
Google Ads:
Search hacimleri düşebilir ama Display Network ve YouTube reklamları bu dönemde çok daha etkili. Marka bilinirliğini artırmak için mükemmel bir zaman.
E-posta & SMS:
Tatil temalı e-postalar, mobilde kolay okunabilir sade içerikler kullan. “Yaz indirimi seni bekliyor” gibi çağrılarla dönüşüm oranlarını artırabilirsin.
Retargeting & CRM Odaklı Otomasyonlar
Ziyaret eden ama satın almayanlara yönelik özel kampanyalar oluştur. Tatil sonrası alışverişe yönlendirecek otomasyonlar kur. CRM verilerinizi segmentleyerek yaz tatilinde farklı kitlelere farklı mesajlar gönderebilirsiniz.
Yazı Geçiş Değil, Hazırlık Süreci Olarak Görmek
Yazın sessizliğini fırsat bilip Eylül ve dördüncü çeyrek için hazırlıklarını yap. Kitle topla, veri biriktir, test kampanyalarıyla A/B denemeleri yap. Tatil dönüşünde güçlü başlangıç yapmanın yolu yazın temelleri atmaktan geçer.
Sonuç: Yazın Sessizliğini Avantaja Çevir
Bu dönemi sadece “dönüşüm düştü” diye değerlendirmek yerine, stratejik bir hazırlık ve marka bilinirliği dönemi olarak konumlandır. Yazın kampanya yapan markalar, Eylül’de çok daha güçlü performans sergiliyor.
Beni Instagram'dan takip etmek için tıklayın @frktprk
Kurumsal Pazarlama Dünyasının Perde Arkası
Bu bölümde kurumsal pazarlama departmanlarında çalışanların yaşadığı zorlukları, baskıları ve hedef odaklı süreçleri konuşmak için sevgili Gamze konuğum oldu. Her gün onlarca işi aynı anda yürüten, ajanslarla koordinasyon içinde olan, iç ve dış paydaşları memnun etmeye çalışan, krizleri yöneten ve bir yandan yaratıcı kalmaya çalışan kurumsal pazarlama çalışanlarının gerçek dünyasına yakından bakıyoruz.
Pazarlama ile Tanışma Hikâyesi
Gamze’nin pazarlama ile yolu, aslında sosyoloji ve psikoloji bölümleri mezunu olduğu dönemden geçiyor. Üniversitede pazarlama alanına geçilemeyeceği yönünde aldığı yönlendirmelere rağmen, içindeki merak ve kararlılık onu bu yolda ilerlemeye itti. Stajlarla başlayan bu serüven, bugün onu büyük firmalarda kurumsal pazarlama uzmanlığına kadar taşıdı. Eğitimin bir yol haritası olduğu ancak asıl şekillendirici gücün tutku ve kararlılık olduğu net bir şekilde anlaşılıyor.
Kurumsal Pazarlama Departmanlarında Günlük Hayat
Kurumsalda pazarlama sadece içerik üretmek ya da kampanya oluşturmak değil. Aynı zamanda strateji belirleme, ajans yönetimi, raporlama, SEO’dan sosyal medyaya, web sitesinden fiziksel etkinliklere kadar çok geniş bir spektrumda faaliyet göstermek demek. Gamze’nin deneyimleri, kurumsal pazarlamada “her şeyden biraz” bilmenin ne kadar değerli olduğunu gösteriyor. Ancak bu durum bazen uzmanlaşmayı da zorlaştırabiliyor.
Ajanslarla İlişkiler ve Brief Vermenin Gerçekleri
Pazarlama departmanlarının olmazsa olmazı ajanslarla olan iletişim. Ama bu ilişki her zaman pürüzsüz ilerlemeyebiliyor. Gamze’nin bir basın lansmanında ajansın yanlış baskı ile gelmesi üzerine yaşadığı kriz anı, bu bölümün en dikkat çekici hikâyelerinden biri. Kriz anında sakin kalmak, iletişimi güçlü tutmak ve çözüm üretmek, bir pazarlamacının en büyük sınavlarından biri.
Kriz Yönetimi: Pazarlamacının En Kritik Yeteneği
Bir etkinlikte, sponsor logolarının olmadığı bir fotoğraf panosunun son anda fark edilmesi gibi örneklerle kriz yönetiminin ne kadar önemli olduğunu konuşuyoruz. Gamze, bu gibi anlarda paniğe kapılmadan basın mensuplarını oyalamayı ve ajansla hızlıca çözüm bulmayı başarmış. Kriz çözülür ama o anki baskı unutulmaz. Bu da işin ruhunu ortaya koyuyor.
Kurumsalda Kariyer Yolculuğu ve Uzmanlaşma Süreci
Kurumsal yapıda birden fazla alana hâkim olmak avantaj gibi görünse de, uzun vadede uzmanlaşmayı geciktirebilir. Gamze bu süreci, yeni firmasında daha büyük bir pazarlama ekibine geçiş yaparak dengelemeyi hedefliyor. Artık influencer marketing, sosyal medya ve reklamlar gibi alanlara odaklanacağı bir kariyer yolu çizmiş durumda.
Yapay Zeka Pazarlamayı Nasıl Değiştiriyor?
Yapay zeka konusuna da değinmeden geçmedik. Gamze, AI teknolojilerinin pazarlamayı kolaylaştırdığı kadar bazı iş kollarını tehdit ettiğini de vurguluyor. Ancak burada önemli olan şey: AI’ı nasıl kullandığın. Yapay zekayı doğru yöneten, geleceğin dijital dünyasında öne çıkacak. Özellikle pazarlama departmanlarının AI ile olan ilişkisini yönetmesi, rakiplerinin önüne geçmelerini sağlayabilir.
Yeni Mezunlara Tavsiyeler: Kariyere Nereden Başlamalı?
Gamze, pazarlama alanına adım atmak isteyen yeni mezunlar için somut ve uygulanabilir önerilerde bulunuyor. Üniversite kulüplerine katılmak, staj yapmak, ajans tecrübesi edinmek ve tabii ki İngilizce ile birlikte yapay zeka araçlarını öğrenmek bu listenin başında geliyor. Ayrıca ajans deneyiminin kurumsala geçişte ne kadar değerli olduğuna dikkat çekiyor.
Ajans Mutfak, Kurumsal Yönetimdir
Ajans tarafında çalışanlar işin mutfağında yetişirken, kurumsalda işi yaptıran kişi konumuna geliyorsunuz. Ancak iki tarafın da birbirine avantaj sağladığı noktalar var. Ajans deneyimi size farklı sektörlerdeki dinamikleri gösterirken, kurumsal taraf stratejik düşünmeyi öğretiyor.
Bu Bölüm Neden Farklı?
Bugün Türkiye’de Dijital Pazarlama podcastinde farklı bir formatla karşınızdayım. Eğitimini verdiğim Acunmedya Akademi’deki dijital pazarlama öğrencilerimden biriyle, sevgili Oğulcan ile birlikte mikrofon başına geçtik. 30 hafta süren bir dijital reklamcılık eğitimini başarıyla tamamladıktan sonra Oğulcan’ı bu bölüme konuk ettim. Sohbetimizde hem öğrendiklerini hem de uygulamalar sırasında karşılaştığı deneyimleri konuştuk.
Bölümden Alacaklarınız
Bu bölümü dinledikten sonra;
• Google Ads performansını nasıl artıracağınızı,
• Hangi reklam türünün sizin için daha etkili olduğunu,
• Hedef kitle analizinin neden kritik olduğunu,
• Eğitim ve uygulama sürecinde nelerle karşılaşabileceğinizi öğreneceksiniz.
Google Ads ve Meta Reklamları Öğrencinin Gözünden
Podcast boyunca dijital pazarlamanın temel yapı taşlarından biri olan Google Ads reklamları üzerine konuştuk. Oğulcan’ın en heyecanlandığı konu, Google Ads kampanya kurulumu oldu. Doğru anahtar kelime seçimi, stratejik hedefleme, açılış sayfası deneyimi ve düzenli optimizasyon gibi konulara değindik. Ayrıca Meta ile Google arasındaki temel farkları da kendi bakış açısıyla anlattı. Bir yandan bilgi tazelerken, diğer yandan öğrencimin gözünden bu reklam dünyasına tekrar bakma fırsatı yakaladım.
Anahtar Kelimeler, Kalite Puanı ve TBM Gerçekleri
Bu bölümde özellikle vurguladığımız bir konu da Google’ın “kasa her zaman kazanır” prensibi oldu. Doğru anahtar kelime seçiminin reklam performansına nasıl büyük etkiler sağladığını detaylı şekilde konuştuk. Geniş eşlemeli anahtar kelimelerin doğru kullanımı, negatif anahtar kelimelerin listeye eklenmesinin önemi ve TBM’yi düşürmek için kalite puanının artırılması gerektiği gibi hayati bilgilere değindik.
Açılış Sayfası Deneyimi ve Dönüşüm Oranları
Reklamlarınız ne kadar iyi olursa olsun, kullanıcı geldiği sayfada aradığını bulamıyorsa, dönüşüm beklememelisiniz. Oğulcan bu noktada açılış sayfasının hız, içerik ve kullanıcı deneyimi açısından ne kadar önemli olduğunu çok güzel ifade etti. Ayrıca iyi bir açılış sayfasının reklam ROI’sine doğrudan etkisini gerçek örneklerle anlattık.
Düzenli Raporlama ve Anomalilerin Önemi
Reklam performansının sürdürülebilir olması için düzenli olarak analiz yapılması gerektiğini konuştuk. Düşük performanslı reklam gruplarının tespit edilmesi, olumlu anomalilerin fark edilmesi ve genel reklam stratejisinin bu doğrultuda güncellenmesi, reklam bütçesinin daha etkili kullanılmasını sağlıyor.
Teoriden Pratiğe Geçiş: Öğrencilikten Profesyonelliğe
Oğulcan eğitim sürecinde en çok zorlandığı noktanın teorik bilgileri pratiğe dökmek olduğunu, fakat bu zorluğu sürekli proje yaparak aştığını samimi bir dille anlattı. Eğitimlerde öğrendiklerini aktif olarak kullanarak deneyim kazandığını, en çok da bu süreçte geliştiğini söyledi.
Yeni Başlayanlara Tavsiyeler
Bu bölümü dinleyen ve dijital pazarlama kariyerine başlamak isteyen gençler için Oğulcan’dan güzel tavsiyeler de geldi. Her şeyin sadece teoride kalmaması gerektiğini, öğrendiklerinizi mutlaka pratiğe dökmeniz gerektiğini vurguladı. Eğitmenle yakın iletişimde olmanın öğrenim sürecine katkısını da unutmadı.
Google ve Meta Arasındaki Fark: Talep mi Yaratıyorsun, Talebe mi Yanıt Veriyorsun?
Bölümün en can alıcı bölümlerinden biri de Google Ads ve Meta reklamları arasındaki farktı. Google’da müşteri sizi ararken, Meta’da siz müşteriyi ararsınız. Bu fark, reklamın doğasını ve stratejisini tamamen değiştiriyor. Oğulcan’ın bu konudaki kıyaslaması birçok pazarlamacıya yeni bakış açıları kazandıracak nitelikteydi.
Sürpriz: Azerbaycan’dan Rugayye’nin Mesajı
Bölüm sonunda Azerbaycan’dan Rugayye’nin sesli mesajı dinleyicilerle paylaşıldı. Hedef kitle analizinin önemi üzerine Azerice yaptığı kısa konuşma, podcast’in uluslararası bir havaya bürünmesini sağladı. Hem kültürlerarası bir köprü oluşturduk hem de dijital pazarlamada hedef kitle analizinin nasıl evrensel bir konu olduğunu gösterdik.
Google I/O 2025’te duyurulan yapay zeka odaklı yeni arama motoru özellikleri SEO dünyasında büyük yankı uyandırdı. Bu bölümde Google’ın aramayı nasıl yeniden tanımladığını, AI Overviews gibi devrimsel yeniliklerin SEO stratejilerine nasıl yön verdiğini ve dijital içerik üreticilerinin bundan sonra nelere dikkat etmesi gerektiğini detaylıca ele alıyoruz.
Google I/O 2025’te Neler Duyuruldu?
Etkinlikte Google Arama’nın geleceğine dair birçok önemli yenilik tanıtıldı. Artık yapay zekâ destekli özet kutuları (AI Overviews), görsel-sesli-metin aramayı birleştiren multimodal search yapısı ve kişiselleştirilmiş arama sonuçları hayatımıza giriyor. Bu gelişmeler kullanıcı deneyimini kökten değiştirirken, klasik SEO kurallarını da zorluyor.
AI Overviews SEO’yu Nasıl Etkiliyor?
Google artık birçok sorguda direkt yanıtı arama sonucunda gösteriyor. Bu durum bilgi içeriklerinin tıklama oranlarını düşürebilir. Ancak burada fırsatlar da var: Özet kutulara girebilecek kadar kaliteli içerikler üretmek, görünürlüğü artırmanın yeni yolu haline geliyor.
Yeni Dönemin SEO Stratejileri
Bu güncellemelerle birlikte artık içeriklerde şu unsurlar daha kritik hale geliyor:
• Net ve doğrudan cevap veren bölümler
• Kullanıcının niyetini anlayan yapılar
• Liste, tablo, kısa özet gibi snippet uyumlu formatlar
• Görsel ve videoya dayalı içeriklerin SEO’ya entegre edilmesi
Yapay Zekâ ile İçerik Üretimi
AI ile içerik üretimi kolaylaştı ama kalite hâlâ birincil öncelik. Google, insan dokunuşu olan, güvenilir ve özgün içeriklere değer veriyor. AI araçları destek olarak kullanılırken içeriklerin hala uzmanlık ve deneyim barındırması bekleniyor.
Kullanıcı Deneyimi Artık SEO’nun Kalbinde
Sıralamalar artık sadece teknik faktörlere değil, kullanıcı deneyimine de bağlı. Sayfa hızı, mobil uyumluluk, içeriğin okunabilirliği ve sayfa içi gezinme gibi unsurlar daha da değerli hale geldi. SEO’nun yeni tanımı aslında “Search Experience Optimization” oluyor.
Sonuç ve Öneriler
Google I/O 2025 ile SEO’nun yönü değişiyor. Bu değişimi tehdit olarak görmek yerine fırsata çevirmek mümkün. İçerik kalitesini artırmak, yapay zekâya uyum sağlamak ve kullanıcı odaklı düşünmek önümüzdeki sürecin kazananlarını belirleyecek.
Bu bölümü dinledikten sonra SEO stratejilerinizi gözden geçirecek ve geleceğe daha hazırlıklı olacaksınız. Sorularınız veya danışmanlık talepleriniz için bana @frktprk Instagram hesabımdan ya da faruk@joykek.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Spotify’da Türkiye’de Dijital Pazarlama’yı takip etmeyi ve bu bölümü paylaşmayı unutmayın!
Bu Bölüm Kimler İçin?
Üreticiler ve toptancılar
E-ticaret yapan işletmeler
Stok takibi ve ERP sistemlerinden yorulmuş firmalar
Yurtdışına satış yapmayı hedefleyenler
Yeni nesil pazarlama ve yapay zeka teknolojileriyle tanışmak isteyen herkes
Üreticilerin ve Toptancıların Dijitalleşme Yolculuğu
Bu bölümde dijitalleşmenin kıyısında bekleyen ama bir türlü adım atamayan üreticilere, toptancılara ve özellikle B2B çalışan işletmelere ilham olacak bir dönüşüm hikayesini ele alıyoruz. Uzun yıllardır e-ticaret sektöründe tecrübeye sahip değerli konuğum Fatih Altunbaş ile birlikte, fiziksel stokların dijital dünyaya nasıl entegre edilebileceğini, sesli komutlarla sipariş yönetiminin nasıl mümkün hale geldiğini ve yapay zekanın mağaza deneyimini nasıl baştan tanımladığını masaya yatırıyoruz.
Stok Takibinden Global Pazarlamaya
Geleneksel sistemlerde barkod ve manuel stok takibiyle uğraşan işletmelerin yaşadığı zorluklara karşı geliştirilen çözümler artık sadece yazılımla sınırlı değil. Mobil uygulamalar üzerinden yürütülen süreçlerle hem fiziksel ürünlerin dijitalleştirilmesi hem de global satış kanallarına entegrasyon mümkün. Üstelik tüm bu işlemler birkaç dokunuşla, hatta sadece sesle gerçekleşebiliyor.
Görsel İçerik ve Ürün Sunumunda Yapay Zeka Desteği
Özellikle tekstil sektöründe karşılaşılan “stok yönetimi kaosu”, “görsel içerik yetersizliği” ve “dijital vitrinsizlik” gibi sorunlara nasıl çözüm bulunduğunu detaylarıyla öğreniyoruz. Manken kullanılmadan yapay zeka ile oluşturulan giydirilmiş ürün görselleri, sesli komutla otomatik oluşturulan irsaliyeler ve ERP sistemlerine olan ihtiyacın nasıl ortadan kalktığına dair net örnekler paylaşılıyor.
Yeni Nesil Asistan Teknolojisi: İşletme İçin Dijital Partner
En dikkat çekici konu ise geliştirilen yapay zeka destekli asistan. Müşteriyi tanıyor, sipariş geçmişini hatırlıyor, sesli iletişim kuruyor ve müşterinin sipariş verme ihtimaline göre satış yönlendirmeleri yapıyor. Adeta mağaza içine yerleştirilmiş bir satış danışmanı gibi çalışan bu sistem, işletmelerin operasyonel yükünü azaltırken satış potansiyelini artırıyor.
Sadece Yazılım Değil, Pazarlama Desteği de Sunuluyor
Buradaki vizyon sadece bir yazılım vermek değil; aynı zamanda dijitalleşme sürecinde işletmeleri yalnız bırakmamak. Bu yüzden uygulama ile birlikte bir pazarlama desteği de geliyor. Çünkü dijitalleşme demek sadece görünür olmak değil; aynı zamanda doğru müşteriye ulaşmak, farklılaşmak ve sürdürülebilir satışlar elde edebilmek demek.
Türkiye Neden Bu Dönüşümde Kilit Rol Oynayacak
Podcast’in son bölümünde, Türkiye’nin üretim kapasitesi ve stratejik konumu üzerinden gelecekteki ihracat potansiyelini değerlendiriyoruz. Avrupa, Rusya, Balkanlar ve MENA bölgesi ile olan bağlantılar, yerli üreticilere büyük fırsatlar sunuyor. Dijitalleşmeye yatırım yapan işletmelerin bu pazarlarda büyük paylar elde edebileceği bir döneme giriyoruz.
Unutma, dijitalleşme sadece büyük markalar için değil, her ölçekten işletme için bir zorunluluk haline geldi.
Bu bölümü dinleyerek sen de işletmeni geleceğe taşıyacak adımları öğrenebilir, ilham alabilirsin.