Bu bölümde hepimizin zihninde en az bir kez yankılanmış o cümleyi konuşuyoruz:
“Ya bu bir kanserse?”
Bir belirti hissettiğimizde zihnin nasıl hızla en kötü senaryoyu ürettiğini, düşüncenin nasıl çalıştığını, neden “felaket senaryolarına” bu kadar kolay geçtiğimizi ve bu düşüncenin hangi noktada bize zarar vermeye başladığını ele alıyorum.
Sağlık kaygısından belirsizliğe tahammülsüzlüğe, sosyal medyanın tetikleyici etkilerinden zihnin koruma amaçlı ama yorucu alarm sistemine kadar…
Kısacası, masum bir belirtiyle başlayan bir düşüncenin nasıl koskoca bir felakete dönüştüğünü, bunu yaşarken yalnız olmadığını ve zihnin bu oyununu nasıl fark edebileceğini konuşuyoruz.
Eğer son zamanlarda kendini sürekli tetikte buluyor, Google’da belirtileri ararken kayboluyor ya da “ya kötü bir şeyse?” düşüncesiyle yoruluyorsan, bu bölüm tam sana göre.
Samimi, anlaşılır ve herkesin kendinden bir şey bulacağı bir sohbet seni bekliyor.
Antisosyal kişilik bozukluğu, halk arasında sıkça “psikopatlık” olarak anılıyor, ama aslında çok daha karmaşık ve yanlış anlaşılan bir konu. Bu bölümde, insan zihninin bu karanlık ama merak uyandıran köşesine birlikte bakıyoruz.
Film ve dizilerden örneklerle — Dexter, You, Joker, American Psycho, House of Cards — antisosyal davranışları anlamaya çalışıyoruz. Çocukluk travmalarının etkilerinden beyin anatomisine kadar, empati eksikliği ve duygusal kopukluk gibi temel kavramları da ele alıyoruz.
Bu bölümde öğrenecekleriniz:
Unutmayın: Buradaki amaç, insanları yargılamak değil, davranışları anlamak ve kendi sınırlarınızı korumak.
🎬 Film ve dizi örnekleriyle zenginleştirilmiş bu bölüm, hem merak uyandırıyor hem de psikolojik altyapıyı anlaşılır bir dille sunuyor.
Dinleyin, anlayın ve sınırlarınızı korumayı öğrenin.
“Empati Yorgunluğu: Başkalarını Anlamaya Çalışırken Kendini Unutmak”
Bazı günler, birini dinlerken içinden “artık dayanamıyorum” demişliğin var mı?
Sürekli birilerinin duygularını taşırken kendi kalbinin ağırlaştığını hissettin mi?
Belki de farkında olmadan empati yorgunluğu yaşıyorsun.
Bu bölümde, empati yorgunluğunu psikolojik bir bakışla ama samimi bir dille konuşuyoruz:
Empati nedir, neden bazen bizi tüketir, kimlerde daha sık görülür ve en önemlisi — nasıl baş edilir?
Vagus siniri, sinir sistemi dengesi ve duygusal sınır kavramlarını birlikte keşfedeceğiz.
Bu yayın, herkesi anlamaya çalışan ama kendini unutan kalpler için.
Biraz yavaşlayalım, derin bir nefes alalım ve “kendine de empati gösterme” halini hatırlayalım.
Bu bölümde “pozitif düşünme”, “enerjini yükselt”, “her şey bir sebeple olur” gibi cümlelerin arkasında gizlenen bir psikolojik tuzaktan bahsediyoruz: spiritüel bypass.
Bazen kişisel gelişim, farkındalık ya da ruhsal pratikler iyileştirici bir yol gibi görünür ama aslında duygularımızla yüzleşmekten kaçmanın bir biçimi haline gelir.
Bu bölümde,
• Spiritüel bypass’ın ne olduğunu,
• Bu davranışı sergileyen insanların hangi kelimeleri, kavramları ve kaçış biçimlerini kullandığını,
• Duyguları bastırmanın neden tehlikeli olduğunu,
• Ve duygularımıza temas etmenin neden gerçek iyileşmenin anahtarı olduğunu konuşuyoruz.
Kendini “hep güçlü olmalıyım”, “üzülmemeliyim”, “sadece şükretmeliyim” gibi düşünceler arasında bulduysan; bu bölüm tam sana göre olabilir.
Çünkü bazen “iyi hissetmeye çalışmak” değil, “gerçekten hissetmek” iyileştirir. 💬
Her zaman güçlü görünmeye mi çalışıyorsun?
“Dayanmalıyım, belli etmemeliyim” diyorsun ama içten içe çok mu yoruldun?
Bu bölümde, ruhsal yorgunluğu konuşuyoruz — dışarıdan güçlü görünen ama içten içe tükenen insanların sessiz hikâyesini.
Tükenmişlik sendromu ile ruhsal yorgunluk arasındaki farkı,
“güçlü olmalıyım” inancının psikolojik kökenlerini
ve gerçek gücün aslında ne anlama geldiğini birlikte keşfediyoruz.
Belki de bu bölüm, uzun zamandır ilk kez “yoruldum” deme iznini kendine verdiğin an olacak.
Çünkü bazen güçlü görünmeyi bırakmak, gerçekten güçlü olmanın ilk adımıdır. 🌿
Hiç kendine “Ben gerçekten var mıyım?” diye sordun mu?
Yoksa sadece başkalarının onayladığı halinle mi yaşıyorsun?
Bu bölüm, insanın dışarıdan aldığı onaylarla inşa ettiği sahte benliğin arkasında, unuttuğu gerçek “ben”i bulma yolculuğunu anlatıyor.
Kendini başkalarının gözünde tanımlamanın yavaş yavaş nasıl bir yok oluşa dönüştüğünü,
ve “var olmak”ın aslında fark etmekle başladığını konuşuyoruz.
Dış referanslı benlik, otantiklik, varoluşsal yabancılaşma, sahte benlik gibi psikolojik kavramların içinden geçerken;
seninle birlikte içsel sessizliğin, kendine dönüşün ve “gerçek var olma” halinin kapısını aralıyoruz.
Bu bir konuşma değil, bir yolculuk.
Ve belki de bu bölüm, hiç var olmamış bir “sen”in ilk kez nefes aldığı an olacak.
“Var olmak, başkalarının seni görmesiyle değil, senin kendini görmenle başlar.”
🎧
Burası Vagus Land — ruhunla temasa geçtiğin yer.
Hiç kendi içinden gelen bir sesi duyup “Bu gerçekten benim sesim mi, yoksa birilerinin yankısı mı?” diye düşündün mü?
Bu bölümde, hayatımız boyunca duyduğumuz tüm seslerin arasında kendi sesimizi nasıl bulabileceğimizi konuşuyoruz.
İç sesimiz sandığımızdan çok daha eski.
Anne karnında duyduğumuz ilk kalp atışından, çocukken bastırılan duygularımıza kadar her şey… bugünkü iç sesimizi şekillendiriyor.
Peki, o sesin hangisi gerçekten bize ait?
Ve onu bastırmadan, korkularımızdan ayırarak nasıl yeniden duyabiliriz?
Bu bölümde birlikte o gürültünün arasından geçeceğiz.
Zihnin sesiyle kalbin sesini ayırt etmeyi, çocuklukta içimize yerleşen dış sesleri fark etmeyi,
ve sonunda, bize gerçekten rehberlik eden o derin sesi bulmayı deneyeceğiz.
Belki de uzun süredir susturduğun o iç sesi bugün yeniden duyacaksın. 🍀
Hepimiz utanırız. Ama utanç sadece bir duygu değil; çoğu zaman içimizde taşıdığımız ağır bir yük.
Bu bölümde utancı konuşuyoruz:
Samimi bir sohbetle, hem psikoloji hem de günlük hayattan örneklerle utanca birlikte bakıyoruz. 🍀
“Kimse alkışlamasa da değerli misin?”
Bu bölümde, kendi değerimizi neden çoğu zaman başkalarının onayına bağladığımızı ve bunun bizi nasıl kırılgan hale getirdiğini konuşuyoruz.
Özdeğerin ne anlama geldiğini, özgüvenden nasıl farklı olduğunu, bilimsel araştırmaların bu konuda bize neler söylediğini ve en önemlisi, kendi değerimizi dış koşullardan bağımsız nasıl koruyabileceğimizi birlikte keşfedeceğiz.
Kendi iç sesimizi fark etmekten sınır koymaya, öz-şefkatten onay bağımlılığından özgürleşmeye kadar uzanan bu yolculuk, size kendinize bakışınızı yeniden düşündürtecek.
Bölümün sonunda, kısa bir farkındalık egzersiziyle içsel değer duygunuzu hissetmeye davet ediyorum.
Unutmayın: Hayattaki en uzun yolculuk, kendinizle olan yolculuğunuz. Ve siz, olduğunuz gibi zaten çok kıymetlisiniz. 🌱
Çocuğunuz öfkelendiğinde vuruyor, bağırıyor ya da arkadaşına zarar veriyor mu?
Peki ya sizin çocuğunuza vurulduğunda ne yapmanız gerektiğini bilemediğiniz anlar?
Bu bölümde sevgili meslektaşım Uzman Klinik Psikolog Erva Gözey Canpolat ile çocuk ve ergenlerde agresyonu en gerçek haliyle konuştuk. Çocuğunuzun davranışlarını anlamlandırabilmeniz ve zorlayıcı anlarda kendinizi daha güçlü hissedebilmeniz için hem bilimsel temelli hem de günlük yaşamda uygulanabilir öneriler paylaştık.
💡 Bölümde bulabilecekleriniz:
3-5 yaş döneminde agresif davranışları anlamak
Çocuğun başkasına vurduğu anlarda ebeveynin doğru yaklaşımı
Çocuğunuza vurulduğunda nasıl sakin kalabileceğiniz
Öfke anında çocukla etkili iletişim yolları
Ebeveyn olarak kendi öfkenizi regüle etmenin önemi
Eğer siz de “Doğru mu yapıyorum?” diye düşündüğünüz anlarda kendinize bir rehber arıyorsanız, bu bölüm tam size göre. 🌿
“Hayır demek çoğu zaman kolay değildir. Sınır koyduğumuzda kendimizi suçlu, bencil ya da kırıcı gibi hissedebiliriz. Peki bu duyguların kaynağı ne? Gerçekten yanlış mı yapıyoruz, yoksa bize öğretilen kalıpların etkisinde mi kalıyoruz?
Bu bölümde sınır koyduktan sonra gelen suçluluk duygusunu, bunun nedenlerini ve bu duyguyla nasıl başa çıkabileceğimizi konuşuyoruz. Ayrıca hangi durumlarda ‘evet’, hangi durumlarda ‘hayır’ dememiz gerektiğini anlamamıza yardımcı olacak pratik ipuçlarını da bulacaksınız.
✨ Unutma: Sınır koymak bencillik değil, hem kendini hem de ilişkilerini korumanın yolu.”
Bu, Vagus Land’in ilk bölümü.
Uzun zamandır içimde dönen, kelimelere dökülmek isteyen bir şey vardı. Bugün, işte tam olarak burada başlıyor.
Ve başlamaktan bahsetmişken...
Harry Potter’ın Zümrüdüanka Yoldaşlığı filminde, Harry arkadaşlarına şöyle der:
“Tarihteki bütün sihirbazlar işe başladıklarında tıpkı bizim gibiydiler… Yani öğrenciydiler. Onlar yapabildiyse, biz de yaparız.”
Bu cümle bana her seferinde şunu hatırlatıyor: Her şey, bir adımla başlar. Kırılgan da olabilir, kararsız da… ama bir adım her zaman bir başlangıçtır.
Vagus Land de böyle bir adım.
Psikolojiyle, hayatla, duygularla; bazen bir hikâyeyle, bazen bir iç sesle buluşacağımız bir alan burası.
Eğer sen de “Ben nereden başlayayım?” diyenlerdensen — işte tam yerindesin.
Hoş geldin. Hadi birlikte başlayalım.